MİLLİYET

Küçük kızın gözlerindeki gelecek!..

 Uzaktan gelen müzik sesi bana nerede olduğumu bir kere daha hatırlattı: “Çökertmeden çıktım da Halilim…”

O kadar neşeli bir üslupla çalınıyordu ki yerimde daha fazla oturamadım.
Gemiciler Kahvesi’nden kalktım ve müzik sesine doğru yürümeye başladım.
Bodrum’un merkezinde, Belediye’nin önünde büyükçe bir kalabalık toplanmıştı.
Kalabalığa doğru hızlı adımlarla yürürken yeni önlüklerini giymiş, tertemiz yakalarını takmış çocuklarla adı konmamış bir yarış da yaptım.
Geniş bir daire oluşturacak şekilde toplanan insanların ortasında yerel giysiler içinde bir grup çocuk bilinen en meşhur Bodrum türküsü eşliğinde oyunlar oynuyordu.
Yaşları 8, bilemediniz 10 civarında olmalıydı..
Başlarındaki örtülere kırmızı karanfiller takmış on kadar kız çocuğu..
Gözlerindeki derin sevinç yüzlerine de yansımıştı.
Oyun oynayan çocukları çevreleyen insanlarda da aynı yüz ifadesini gördüm.
Bir bayram havası yaşanıyordu..
Çevrede toplanan ve çoğunluğu ilk kez okula gidecek çocuklar kendilerini bu bayram havasına kaptırmışlardı.
Ellerini sıkı sıkıya tuttukları anne ve babaları da öyle..
Hiçbirisiyle konuşmadım ama ne düşündüklerini, ne hissettiklerini anlayabilecek kadar “eski” bir veliyim..
‘Özür dilemek’ isteği
Çocuklar okuyacaklar, meslek sahibi olacaklar, kendi ailelerini kuracaklar ve yaşam böylece sürüp gidecek..
Çökertme türküsü eşliğinde zeybek oynayan küçük kızlardan bana en yakın olanına sarılmak ve yanaklarından öpmek istedim.. Ama yapamadım tabii..
Bunu yapmak istememin nedeni aslına bakarsanız “özür dilemek”ti..
Etrafımdaki tüm çocuklardan, hepimiz adına dilemem gereken bir özür!
O bayram havası içinde aklımdaki tek soru da buydu aslında.
Biz yetişkinler olarak, böyle sevinç içinde okul yaşamlarına başlayan çocuklarımıza nasıl bir gelecek hazırladık?
Bu çocukların çok büyük bölümü ilköğretimi tamamlayacak..
Sonra?
Sonrası büyük bir muamma..
Meslek okullarımızda meslek öğretilemiyor. Laboratuvarlar yetersiz, hocalar eksik, sınıflar kalabalık, çocukların yükseköğrenim görme olanakları son derece kısıtlı..
Normal lise eğitimimiz devrini tamamlayalı neredeyse bir yirmi yıl oluyor.
Hayata ilişkin hiçbir şey öğrenmemiş, hiçbir beceri kazanmamış milyonlarca çocuğu getirip üniversite kapısına koyacağız ve içlerinden yüzde onuna ancak bir yükseköğrenim olanağı sağlayacağız.
O çocukların ne yapacaklarına, kendilerine nasıl bir gelecek yaratacaklarına aldırmayacağız..
İstatistikleri görünce irkileceğiz ama her istatistik rakamının ardında gerçek bir yaşam dramı olduğunu görmek istemeyeceğiz.
Çünkü bunu görürsek rahatımızın bozulacağını, keyfimizin kaçacağını biliyor olacağız..
Nasılsa üniversiteye girmeyi başaranların ne kadarına eğitimleriyle ilgili bir iş olanağı yaratabileceğimizi de hiçbir zaman bilemeyeceğiz.
‘Elleri öpülesi’ öğretmenler
Ve öğretmenlerimiz.. En temel yaşamsal sorunlarını bile çözemediğimiz ama törenlerde yeri geldiğinde “elleri öpülesi” diye yücelttiğimiz öğretmenlerimiz..
Başına taktığı kırmızı karanfille edalı edalı oynayan o küçük kızın gözlerine bakarken bütün bunlar beynimin içinden bir yıldırım hızıyla geçip gitti..
Orada daha fazla duramadım..
Yeni eğitim yılı herkese hayırlı olsun!
Bir bayram havası içinde okula başlayan tüm çocuklarımıza, öğretmenlerimize, velilere…
Onlara geleceğe ilişkin hiçbir şey vaat edemiyor olsak da!