MİLLİYET

Laik düzen özgürlükler kısıtlanarak korunamaz

 Dün AKP’nin “muhafazakâr demokrat” bir siyasi çizgi içinde gelişmeye çabaladığından ama bazı çevrelerin buna bir “takiye” kuşkusu ile yaklaştığından söz etmiştik.
Bugün kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Şunu önceden söylemeliyim: Ben kişisel olarak AKP’nin bir “takiye” içinde olmadığını düşünüyorum.
Birçok kişi bu düşünceme katılmıyor olabilir.
Nitekim son günlerdeki askeri devir – teslim törenlerinde sık sık “takiye”nin izlenmekte olduğundan söz edildiğine göre bu kitle küçümsenebilecek bir kitle de değil.
Hatta birçok kişi AB’ye uyum için yapılan yasal düzenlemelerin, MGK gibi kurumların yetkilerinin daraltılmasının ve sivilleştirilmesinin bu amaca hizmet ettiğine inanıyor.
Bir an için bu görüşün doğru olduğunu, AKP’nin gerçek niyetinin laik düzeni yıkmak olduğunu düşünelim.
Demokrasinin verdiği olanaklardan yararlanarak, demokratik düzeni yıkmak isteği içinde olanların dünyanın her yerinde var olduğunu biliyoruz.
Bu durumda yapılacak şey nedir? Demokratik özgürlükleri titizlikle korumak ve demokratik kurumları güçlendirmek mi, yoksa “bazıları” bu özgürlükleri kullanamasın diye, o özgürlüklerden kısmen ya da tamamen vazgeçmek mi?

Gerçek güvence demokrasi
Herhalde doğru yol birincisi olmalı. Özgürlükleri, “bazıları” kendi kötü amaçları için kullanacaklar diye kısıtlamaya kalkmak, demokratik düzenin bizzat “koruyucuları” tarafından yıkılması anlamına gelmez mi?
Buradan “laik düzeni koruyacak tek önemli güç askerdir” tezinin yanlışlığına geliyoruz.
Hayır, laik-demokratik düzenin tek savunucusu ve koruyucusu asker değildir.
Bağımsız yargının, TBMM’de temsil edilsin ya da edilmesin demokrasiye yürekten inanan siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve nihayetinde tek tek demokrasiye inanan bütün bireylerin görevi budur.
Bireysel özgürlüklerin geliştirilmesi Türkiye gibi ülkeler için asıl bu yönüyle önem taşır.
Örgütlenme ve ifade özgürlüğü ile de desteklenen en geniş anlamıyla bireysel özgürlükler, demokratik – laik düzenin devamını sağlayacak temel güvenceyi oluşturur.

‘Takiye’ marjinalleştirir
Meşruiyet sınırları genişletilmiş bir toplumda, düzeni belki de zorla yıkmayı hedefleyebilecek siyasi oluşumlar marjinalleşir. Toplumsal tabanını kaybeder.
Avrupa Birliği’ne uyum için değişen yasaların ülkemize asıl katkısı budur.
Seçimler sonunda TBMM’de tek başına çoğunluğu eline geçiren AKP’nin bir yandan demokratikleşme ile ilgili önemli adımları atarken, öte yandan gizlice şeriat düzenini hazırlamakta olduğu iddialarını bu nedenle inandırıcı bulamıyorum.
Niyeti bu olan bir iktidar demokratik özgürlükleri geliştirmek yerine daraltmayı tercih ederdi. Bu davranış, giderek daha çok sayıdaki görüşü meşruiyet sınırlarının dışına iterek toplumdaki çatışmayı arttırır ve demokrasinin temellerini zayıflatarak yıkılmasını kolaylaştırırdı.
Kişisel düşüncem şu ki, Türkiye’nin artık “laik düzen yıkılacak” paranoyasını bir kenara bırakması gerekiyor.
Ülkenin demokratik güçleri elbette bu tehlikeye karşı uyanık olmak zorunda.
Ama bunun yolu demokratik özgürlüklerin genişletilmesine karşı çıkmak değildir.