Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Mesut Yılmaz rol çalıyor!

 Önceki akşam bir grup gazeteci ile birlikte Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz’ı dinledim.
İlk izlenimim şu: Mesut Yılmaz rol çalıyor!

Bunu olumsuz bir yargıyı ifade etmek için söylemiyorum. Tam tersine, bugüne kadar benzerine pek rastlamadığımız türden bir siyasi çıkışla karşı karşıyayız. Yılmaz, bir koalisyon hükümetinin şartları içinde bunların ne kadarını hayata geçirebilecek, bunu da zamanla görebileceğiz.
Türkiye’de siyasetin tıkandığı herkes tarafından kabul ediliyor. Sağ ya da sol kesimde birçok yeni siyasal oluşumun hareket noktası da bu tıkanıklığın aşılma ihtiyacına konulan teşhis.
Yılmaz’ın çerçevesini çizdiği toplumsal proje bu açıdan bakıldığında, sanki yeni bir siyasal oluşumun mesajlarını içeriyor gibi. Eğer koalisyon hükümeti ve bugünkü parlamento bu ciddi dönüşümü gerçekleştirmeyi başarabilirse yeni siyasal oluşumlara da söyleyebilecek fazla söz kalmıyor. “Rol çalma” yakıştırmasını yapmamın nedeni bu..
Yılmaz’ın özellikle Siyasal Partiler Kanunu ve Seçim Kanunu ile ilgili söylediklerine katılmamak mümkün değil.
Siyasi yapının kilitlenmesine yol açan lider sultasına son verecek, parti içi demokrasi kurumlarının çalışmasını sağlayacak bu önerilerin bir benzerini bir süre önce ben de yazmıştım, Işın Çelebi ve arkadaşlarının TBMM’ye sunduğu yasa önerisinde de benzer bir anlayış vardı.

Siyasete yeni vizyon
Parti üyeliğinin hâkim teminatı altına alınması, milletvekili adaylarının tüm parti üyelerinin katılacağı seçim kurulları denetiminde yapılacak bir önseçimle belirlenmesi, merkez kontenjanlarının yüzde beş ile sınırlandırılması önerileri yaşama geçirilebilirse, bu bugünkü siyasi tabloyu ciddi olarak değiştirecek sonuçlar yaratabilir.
Büyük yolsuzluklara sebep olduğu ve siyasetin yasadışı yollardan finansmanına hizmet ettiği artık herkesçe kabul edilen kamu ihale düzeninin değişmesi, kamu bankalarının özelleştirilmesi ve devlet olanaklarının siyasi amaçlı istihdam için kullanılmasının önlenmesi de bizim geleneksel siyaset yapma biçimimizi önemli ölçüde etkilemekle kalmayacak, aynı zamanda kamu kaynaklarının daha verimli kullanılmasını da sağlayacak.
Yılmaz’ın önerileri arasında yer alan özerk ‘ihale üst kurullarının’ nasıl şekilleneceği bu önerinin günlük yaşamımıza yapacağı etkinin boyutlarını da belirleyecek.
Yerel yönetimlerin kendi gelir kaynaklarına kavuşup bunu denetleyebilir ve yönetebilir hale gelmeleri de aynı şekilde demokrasinin güçlenmesini sağlayacak bir önlem.

Akıl güçle birleşir mi?
Yılmaz şunu açıkça gördüğünü ifade ediyor: Bu kriz sadece bir ekonomik kriz değildir, siyasi yapıdan da kaynaklanmaktadır ve Türkiye bu krizden yararlanarak üzerindeki bu yüklerin tümünü atabilir.
Yılmaz’ın çizdiği teorik çerçeveye tümüyle katılıyorum. Ama bunun hâlâ bir ‘teorik çerçeve’den ibaret olduğunu da unutmuyorum. Söylenen sözlerden çok yapılan işlerin bir değer ifade edeceğine inanıyorum.
Hesse’nin şöyle bir sözü var: “Bugün politik akla, politik gücün bulunduğu yerde rastlanmıyor. Resmi çevrelerden bir zekâ ve sezgi seli akıp gelmeli ki, felaketler önlenebilsin ya da hafifletilebilsin.”
Türkiye’yi yöneten politik güçten, bir zekâ ve sezgi selinin akmaya başlayacağını ummak istiyorum.