Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ortaçağ'ı bitiren de 'nafile çabalardı'

 Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’daki NATO zirvesine yönelik tepki gösterilerinin artması üzerine önceki gün şöyle konuştu:
“25 – 30 yıl önce yapılanları gördük. Hatta biz de zaman zaman bu işlerin içinde olduk ama bir netice alamadık.”

Bu tür toplantı ve mitinglere öğrencilik yıllarında çok katılmış biri olarak bir an için geçmişe gittim.
16 Şubat 1969’daki “Emperyalizme Karşı Mustafa Kemal Yürüyüşü”nde olanları hatırladım.
O tarihte bu tür bir yürüyüşe katılacak yaşta değildim ama daha sonra toplumsal tarihimize “Kanlı Pazar” olarak geçen olayın her detayını gazetelerden takip etmiştim.
Yürüyüşçülere “Kahrolsun Komünizm, Müslüman Türkiye” sloganlarıyla saldırıldığını ve saldırganların iki işçiyi öldürdüklerini hatırlıyorum..
Bir de fotoğraf hatırlıyorum, o günlerin gazetelerinde yayımlanmış: Yerde dizleri üzerine çökmüş bir yürüyüşçüye, elinde bıçakla saldıran bir cüppeli.. Ve hemen yanında elinde copuyla manzarayı seyreden bir “fruko”..
Neyse, tatsız anıları hatırlamanın zamanı değil.. Eminim Başbakan da bu sözleri söylerken eskinin tatsız anılarının kendisinde bıraktığı izlerden etkilenmiş olmalı..
Demokrasi budur
Demokratik bir toplum, başka bir çok özelliğinin yanı sıra aynı zamanda bir tepki toplumudur.. Tepkinin serbestçe ortaya konabildiği, seslendirilebildiği bir toplum..
Demokratik bir toplumda herkes aynı şekilde düşünmek zorunda değildir.
Farklı düşünenler, bu düşüncelerini yaymak, daha geniş kitlelere benimsetmek için yasal ve açık her yolu kullanabilirler..
Miting yapmak, yürüyüş düzenlemek, afiş asmak, bildiri dağıtmak..
Bu temel ve vazgeçilemez bir haktır ve ifade özgürlüğünün de bir parçasıdır.
Ve bunları yapmak “nafile bir çaba” da sayılmamalıdır..
İlk bakışta bu protestoların, toplantıların, basın açıklamalarının ve yürüyüşlerin NATO toplantısını engellemek gibi bir sonuç doğurmayacağını düşünerek, bunları “nafile çaba” olarak görmek belki mümkün olabilir.
Evet, bu gösteriler yapılıyor diye NATO toplantısı ertelenmeyecek, NATO kendini feshetmeyecek, Türkiye de yarın NATO’dan ayrılmayacak..
Ama herkes görecek ki Türkiye’de böyle düşünenler de var ve onlar sayıları ne kadar olursa olsun görüşlerini topluma duyurma imkânına sahipler..
Bir noktaya dikkat
Ayrıca hiç aklımızdan çıkarmamamız gereken bir şey daha var:
Eğer bu tür faaliyetler en başından beri “nafile çaba” olarak görülmüş olsaydı, bugün sahip olduğumuz demokratik hakların hiçbirine de sahip olmayacaktık..
Bugün özendiğimiz ve ülkemizde de uygulama yolunda büyük çaba gösterdiğimiz hemen her hak böyle toplumsal bir mücadelenin sonucunda elde edilmiştir.
Kadınlara seçme – seçilme hakkından tutun da sendikal haklara kadar bir dizi hak böyle elde edilmiştir.
Eğer bu haklar için zamanında mücadele verenler “bunlar nafile çabalar” yanılgısına düşmüş olsalardı, bugün bütün dünya hâlâ ortaçağ prenslikleri tarafından yönetiliyor olurdu..
Bu hakların kullanımında akıldan çıkarılmaması gereken husus tepkinin gösterilme biçiminin demokratik sınırlar içinde kalmasıdır..
İstanbul’da, başka birçok ülkedekinden farklı olarak gerçekten demokratik bir düzenleme de yapıldı ve protestoların, basın açıklamalarının serbestçe yerine getirilebileceği yerler valilikçe saptanıp ilan edildi..
Bu sınırlamalara uymama eğiliminde olanlar birçok kişinin canının gereksiz yere yanmasından da sorumlu olacaktır. Bunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor.