Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türk gibi tartışmak!

 Hulki Aktunç’tan öğrenmiştim. Amerika’da iki yıl önce yayımlanan bir ‘argo’ sözlükte ‘Türk’ kelimesi “takımın en kötü oyuncusu” anlamında kullanılmış.

Almanca’da da ‘geturkt’ diye bir kelime varmış. Giderek bozulan, çürüyen, içinden çıkılamaz hale düşülen durumları tarif etmek için kullanılan.. Engin Ardıç bu kelimeyi karşılamak üzere ‘Türkelmiş’ demeyi öneriyor..
Hatırlayacaksınız, geçenlerde Hollanda’da da bir mahkeme “Türk gibi kirli” deyiminin ırkçı bir hakaret anlamı içermediğine, bunun yıkanmakla başı hoş olmayan insanlar için kullanılabilecek bir deyim olduğuna karar verdi. “Türk gibi sigara içmek” deyiminin uzun yıllardır birçok dilde kullanıldığını biliyoruz.
Bizim dilimizde de biliyorsunuz olumsuz anlam içeren “alaturka” diye bir deyim var. Bir zamanlar batılıların biz Türkleri ayırt etmek için kullandıkları bu kelimeyi (Alla Turca) biz kendimize özgü kötü davranışlarımızı eleştirmek için kullanıyoruz.
Plansızlık, günü yaşayıp geleceği düşünmemek, kolaycılık, taklitçilik, disiplinsizlik gibi “ulusal özelliğimiz” olarak gördüğümüz davranışları ‘alaturka’ diyerek aşağılıyoruz. ‘Alaturkalıktan kurtulmak’ dediğimiz zaman bundan ‘modernleşme’yi kastettiğimiz anlaşılıyor.
Altı yıldır günlük yazılar yazıyorum.
Önceleri mektup ve faks vardı. Özellikle internetin yaygınlaşması ve e – postanın kolay iletişime olanak veren yapısı nedeniyle birçok okurdan yazdığım yazılarla ilgili övgüler, yergiler, sövgüler aldım, alıyorum.
Günde aşağı yukarı 50’ye yakın bu tür e – posta okuyorum. Bazı günler bu sayının 200’lere ulaştığı da oluyor. Hepsini okuyorum ve vakit yettiğince bir yanıt yazmamda yarar olacağını düşündüğüm iletileri yanıtlıyorum.

‘Ben de senin…’
Görüyorum ki artık genel geçerliliği olan yeni bir kavrama, kelimeye ihtiyacımız var. ‘Türk gibi fikir tartışması’ anlamına gelecek yeni bir kelime..
Televizyonların tartışma programlarının sıkı izleyicilerinin de aynı durumun farkında olduklarından eminim.
Fikir tartışmasını artık şöyle yapıyoruz: Diyelim ki bir yazı yazdım ve şöyle bir sonuca vardım: Pembe pantolon giyenlerin davranışları futbolumuzdaki ofsayt sorununun esas nedenidir!
Bu fikirde olmayanların ilk tepkileri şöyle oluyor: Ben de senin… Ya da “Plazalarınızda hindi butlarını lüpletirken pembe pantolonlular üzerine ne hakla konuşabiliyorsun?” Ya da şöyle: “Bunu yazmak için siyah pantolonlulardan kaç para aldın?”

Okumayan ‘düşünürler!’
Aklı başında bir fikir tartışması yürütecek düzeyde bilgi sahibi olan, sizin ne söylediğinizi anlayıp o tezlere karşı kendi tezlerini açıklıkla ortaya koyan ve bunu birbirini hiç tanımayan iki insan arasında olması gereken asgari nezaket kurallarına uyarak yapabilenleri tenzih ettiğimi belirteyim.
Ancak, çoğunluk için bir fikre karşı çıkmak öncelikle hakaret etmek anlamına geliyor. Ya da o fikre sahip olmanız için mutlaka bundan maddi çıkar elde etmiş olmanız gerektiği konusunda bir saplantı var.
İşin ilginci bu tür görüş sahiplerinin neredeyse ezici çoğunluğu doğru dürüst gazete okuyucusu bile değil. Çoğu beni tanımıyor, eski yazılarımdan haberleri bile yok. En çok da “Süleyman Demirel için böyle konuşmuyordun ama” eleştirisine gülüyorum. Demirel’in görev süresinin uzatılmaması için neredeyse bir kampanya sayılabilecek kadar çok yazı yazan iki – üç kişiden birisine söyleniyor bu..
Bundan nasıl bir sonuç çıkarmalıyız?
Türk ulusu, tarihin bu döneminde insanın bir fikre sahip olması ve onu savunması için mutlaka arkasında maddi çıkar ilişkisi olduğuna mı inanıyor?
Müptezellik derecesine varan üslup kullanmak, açıkça küfür etmek aslında hiç bilmediğimiz konularda fikir yürütmek zorunda kalmamızın bir sonucu mu?
Bu, gerçekten ciddi bir sosyo – patolojik duruma işaret ediyor.