Masadan kalktık, merdivenlerden bir alt kata indik. Sanki Damlataş Mağarası’nın içindeydik. Birbiri içine giren dehlizler, sarkıtlar ve dikitler arasındaydık.
“Yabancı konuklar” için ayrılmış köşkün girişindeki geniş holün sol tarafından aşağıya inen merdivenlere yöneltildiğimizde bizi neyin bekliyor olduğunu elbette bilemezdik. Cumhurbaşkanı Haydar Aliyev, havyarla kebabın birbirine karıştığı Azeri usulü akşam yemeğinden sonra ‘bir çay içelim’ deyince masadan kalktık ve merdivenlerden bir alt kata indik.
Aliyev’in Sovyetler Birliği dönemindeki başkanlığı sırasında yapılmış bu saray yavrusunun bodrum katı bir mağaraya dönüştürülmüş. Eski Sovyet coğrafyasında çok dolaşmış ve en akla hayale gelmez ‘mimari kitsch’ örnekleriyle tanışmış birisi olarak doğrusunu isterseniz bu kadarını da beklemiyordum.
Sanki Damlataş Mağarası’nın içindeydik ve birbiri içine giren dehlizler, sarkıtlar ve dikitler arasındaydık. Kütükten yapılmış bir masanın etrafında, post süsü verilmiş peluşların örttüğü taburelerin üzerine tünedik. Masanın üzerinde yine her şey bir aradaydı; baklava, ceviz, çikolata, şekerlemeler, kuru ve taze meyveler..
Rus kültürünü silme hedefi
Cam bardaklardaki tavşan kanı çayları yudumlarken Aliyev bu mağarayı yaptırtmak için mimarlarla yıllar boyunca nasıl boğuştuğunu anlattı. Ama en sonunda istediğini bizzat kendisi çizmiş ve yaptırtmayı da başarmıştı.
Aliyev’in Azerbaycan için çizdiği vizyonu dinlerken kendimi Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında, Çankaya sofralarındaki sohbetlerden birine tanıklık ediyormuş gibi hissettim.
Aliyev, Azerbaycan’ın bağımsızlığının, Rus kültürünün izlerinin tamamen silinmesiyle mümkün olduğuna inanıyor. Bizdeki harf devriminin bir benzerinin tam ortasındayız. Tıpkı Çankaya’nın ilk sakini gibi o da üç ay içinde Kiril alfabesinin yerini ‘Latin grafikası’nın alabileceğine inanmış ve bunu başarmış da..
Aliyev’i, Azerbaycan’da sevmeyenlerin de olduğuna hiç kuşku yok. Ama eminim günlük politik tartışmaların unutulup sadece yapılan işlerin hatırlanacağı bir yarım yüzyıl sonra bir büyük dönüşümün mimarı olarak hatırlanacak.
Unuttuğumuz büyük vizyon
Bakü’ye hâkim tepelerden birinde eski Rus mimarisinde inşa edilmiş dev bir kışla var: Salianski Kışlası. Burası şimdilerde yeni milli Azerbaycan Ordusu’nun Harp Okulu ve sınıf okulları olarak kullanılıyor.
Salianski Kışlası’nın Türk – Azeri ortak tarihinde özel bir yeri var. Nuri Paşa komutasındaki Kafkas Ordusu’nun 1918’de Bakü’yü Ermeni Ordusu’nun işgalinden kurtarışının son noktası burası. Buradaki son direnişin de kırılmasından 80 yıl sonra bu kez Türk askeri eğitmenleri ve danışmanları milli Azerbaycan Ordusu’na yeni subayları burada yetiştiriyor.
Buradaki askeri ataşe Tuğgeneral Zeki Durlanık, aynı zamanda askeri işbirliğini yöneten komisyonun da başında. Odasının duvarında asılı büyük harita Türkiye’nin çoktandır unuttuğu büyük bir vizyonu insanın gözünün içine sokuyor. Haritanın farkı, bizim görmeye alışkın olduklarımızın aksine Anadolu ve Trakya’yı merkezine almıyor olması.
Merkezinde Azerbaycan var ve bu haritaya bakınca Türkiye’nin Azerbaycan ile iyi ilişkilerinin bu çok kritik bölgede nasıl bir açılım sağlayabileceği de açık seçik görünüyor.
Günlük politik kayıkçı kavgaları içinde debelenen Türkiye gibi bir ülkede, geleceğe yönelik böyle bir vizyonu düşünen, onun temel taşlarını kurmaya çalışan insanların var olduğunu görmek gerçekten umut verici.
‘İdeal qadın neca olur?’
Azerbaycan izlenimlerimi bugün burada kesmek zorundayım. Bir gazetede yazdığımın ve yazının giderek uzadığının farkındayım. Yarın devam edeceğiz. ‘Teaser’ olsun diye söylüyorum, yarınki konumuz: ‘İdeal qadın neca olur?’ Express gazetesinin ‘aparıcısı’ Tural Memmedov’dan aktaracağım…
