MİLLİYET

Rejim üzerindeki gölge sahiden askerin mi?

 Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Radikal’de Neşe Düzel’in sorularını yanıtlarken “Politikacılar askerden korkar” dedi.

Demirel, ordunun siyasetteki ağırlığı ile ilgili bir soruya da şu yanıtı verdi: “Zaman işidir bu. Bugünün işi değildir. Türkiye gibi tek partiden ve Kurtuluş Savaşı’ndan çıkıp gelen bir ülkede, bulunduğu coğrafyada tarihten devraldığı şartları, çok partili sistemde uğradığı hezimetleri, milletin bu parçalanmayla bir güç olmaktan çıkması hadisesini ve istikrarsız hükümetleri düşünürseniz, bu görüntülerin dışarda hâkim olması kaçınılmazdır.”
Politikacıların askerden neden “korktuğuna” ilişkin soruyu da şöyle yanıtladı: “1960 olayı orta yerdeyken, Türkiye’de bu korkuların kolay kolay geçmesi mümkün değil. Siz seçilmiş parlamentoyu hapse götürürseniz, seçilmiş başbakanı götürür asarsanız ve sonra da getirir bir Anayasa koyarsanız ve bu ülkenin entelektüelleri ve halk olarak alkışlarsanız bana 2000’de gelip asker bu ülkede siyasete ne kadar hâkimdir diye soramazsınız.”
Demirel’in söylediklerinde önemli doğrular var.
Bayezıdı Veli’nin tahttan indirilip, yerine oğlu Selim’in, Yeniçeri baskısıyla padişahlığa getirilmesinden beri bu ülkede asker, çoğu zaman politikanın bir unsuru oldu.

Ayrılık noktası…
Benim Süleyman Demirel’den ayrıldığım nokta ise özellikle günümüzde askerin politika üzerindeki etkisinde politikacıların oynadığı rol ile ilgili…
Türkiye’de askerin politika üzerinde doğrudan bir etkisi olduğunu düşünenler için bunun aracı olan kurum Milli Güvenlik Kurulu…
Milli Güvenlik Kurulu Anayasal bir kurumumuz.
Cumhurbaşkanı’nın başkanlığında, Başbakan’ın, bazı bakanların ve silahlı Kuvvetler’in üst komuta kademesinin görev aldığı, “istişari” bir kuruluş.

Roller çok açık aslında
Anayasa’nın 118. maddesi görevini şöyle tanımlıyor: “Devletin milli güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili kararların alınması ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Bakanlar Kurulu’na bildirir. Kurulun, devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararlar Bakanlar Kurulu’nca öncelikle dikkate alınır.”

Politikacıların oyunu
Hükümetlerin burada alınan kararları aynen uygulaması diye bir zorunluluk olmadığı gibi, bu kurulun aldığı kararların doğrudan doğruya asker iradesini yansıttığı da iddia edilemez. Kurulun asker üyeleri de tıpkı sivil üyeleri gibi görüşlerini söylerler ve kararlar oluşur.
Bana öyle geliyor ki dışardan bakıldığında “rejim üzerindeki asker gölgesi” gibi görünen şey çoğunlukla politikacılarımızın tercihlerinden kaynaklanıyor.
Bugün 28 Şubat sürecini başlatan MGK kararlarına en çok karşı çıkanlardan bazılarının o kararlar alınırken kurul üyesi olduklarını ve kararların oylamayla ve basit çoğunlukla değil, ortak iradenin tespit edilmesi şeklinde alındığını da hatırlayalım.
Yine bana öyle geliyor ki siviller, bazı kararları askerin tercihiymiş gibi göstererek kendilerince politika yapıyorlar…
Milli Güvenlik Kurulu gibi bir organın varlığı “ateşi eli ile tutmak istemeyen politikacı için” bir kurtuluş oluyor.
“Toplumsal acı reçete” diyebileceğimiz kararların böyle bir kuruldan çıkartılmış olması sivilleri de rahatlatıyor ve bence “rejim üzerinde asker gölgesi” görüntüsü esasen bu nedenle ortaya çıkıyor.