Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türkiye'yi Dobu istilasından kurtaralım

  Doğu Yeni Gine’nin güney sahilleri açığındaki kıraç volkanik adalarda yaşayan bir halk var: Dobular.
Adaların volkanik yapısı tarımın gelişmesini önlüyor. Sert rüzgârlara açık deniz yüzünden balıkçılık da yeterince gelişmemiş.

Ruth Benedict’in 1934 yılında Dobular üzerine yaptığı bir araştırma, bu halkın büyüye inanan, birbirini zehirlemeyi âdet haline getirmiş bir topluluk olduğunu ortaya koyuyor.

Gülme, bitkiler gücenir!
Dobular birbirlerine güvenmezler. Bu yüzden yasal kurumlar da gelişmemiştir. Yetersiz ve dengesiz beslenme nedeniyle hastalıklar yaygındır ama halk, hastalıkların sebebinin ‘büyüler’ olduğuna inanır. Üstelik yaygın inanç, büyü yapanın en yakınınız olduğudur: Av arkadaşınız, karınız hatta çocuğunuz size büyü yapmış olabilir.
Eşlerin her birinin kendi ailesinin bahçelerindeki yomlardan elde ettiği bitkileri diktiği tarhları vardır. Yomların yanında gülmek yasaktır, çünkü bitkiler bunu bir lanetleme sayıp küsebilir.
Her türlü mutluluk saklanmalıdır, çünkü ortaya döküldüğü takdirde o kişi üzerine ötekilerin lanetini çekecektir. Bu yüzden kimse gülmez. Bütün bu kin ve nefret, donuk bir memnuniyetsizliğin arkasına gizlenir. Bu çok derinlere kök salmış bir kuşkuculuk doğurur. Kısacası, mutsuz, lanet bir halktır Dobular.. Paranoya bütün toplumun ortak standardı halindedir, her tutum ve davranış bir komplonun habercisidir.

Dobuluk bulaşıcı mı?
Yaşadığımız çağda Ortadoğu halkları da bir bakıma dünyanın Dobuları gibidir. Müthiş bir toplumsal paranoya her kötü durumun sebebini kendi dışında aramaya iter, insanları…
Bir taksi şoförü Tahran’daki trafik sıkışıklığından Amerika’yı sorumlu tutabilir. Gazze’de Yahudi sihirbazların gönderdiği cinler insanları hasta edebilir. İkiz kulelere çarpan uçakları Amerikan gizli servisleri bizzat yönetmiştir, çünkü Taliban’ı vurmak için bahane aramaktadırlar. Darwincilik, tek amacı Müslüman kadınları günaha sokmak olan bir Yahudi oyunudur. Öte yandan İsrailliler de aynı şeye inanır: Kuşatılmışlardır, dünyada onları seven bir tek Allah’ın kulu yoktur, herkes Yahudileri ezilmiş, bastırılmış görmek ister!

Güven mi, o da ne?
Biz Türkler de böyle düşünürüz: Zaten Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur. Birisi bir şey yazıyorsa mutlaka bundan bir çıkar temin etmek amacındadır. Aslında sınırsız petrol yataklarımız vardır ama Amerikalılar bunların işletilmesini önlemek için bizi “Petrolünüz yok” diye uyuturlar…
Profesör Selami Sargut, Kültürlerarası Farklılaşma ve Yönetim isimli kitabında Türkiye’de gerçek anlamda ‘anonim şirket’ yapılarının oluşturulamadığına, adı ‘anonim’ olan şirketlerin ezici çoğunluğunun gerçekte şahıs ya da aile şirketi olduğuna dikkat çekiyor. Bunu Türkiye’nin bir ‘düşük güven toplumu’ olmasına bağlıyor.
Böyle bir ülkede iki günde bir araştırma yapıp halk, Meclis’e, basına, polise, adalete güvenmiyor demenin de bir anlamı yoktur. Yaşadığımız topraklarda halk kendine güveniyor mu ki bir toplumsal kuruma güvenmemesi haber olsun?