San Francisco Hayvanat Bahçesi’ndeki “Macellan Penguenleri” ile ilgili bir haber okudum National Geographic’te..
Dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır, bir süredir hayvanlar âlemindeki ilginç olaylarla meşgul kafam. Hayvanlar âlemi derken evcil olanlar değil, yabani yaşamdaki hayvanlar daha çok ilgimi çekiyor.
Sözü uzatmayayım, hayvanat bahçesine geçtiğimiz kışın başında getirilen altı Macellan Pengueni bir gün kaldıkları bölümdeki havuza atlamışlar ve yedi hafta boyunca hiç durmadan havuzun içinde tur atmışlar. O güne kadar kafeslerinde miskin miskin oturan 46 penguen de onlara katılmış.
İçgüdüleri öyle diyor
Macellan Penguenler’i uzmanı Dee Boersma, hayvanların, anavatanları Güney Amerika’da yılda iki kez yiyecek aramak için göç ettiklerini, sonra da karaya çıkıp yumurtladıklarını anlatıyor.
Hayvanat bahçesindeki penguenler de böyle yapmışlar. Yedi hafta havuzun içinde deli gibi dönüp durduktan sonra karaya çıkıp yumurtlamışlar. Boersma “iç güdüleri onlara yüzmeyi emrediyor” diye açıklıyor durumu..
Bu yıl kış başında da aynı davranışı sergileyip sergilemeyecekleri merakla bekleniyor. Belki Aralık ayında aslında gidecek hiçbir yerleri olmadığını fark edip yüzmekten vazgeçecekler, belki yine aynı çaresiz turu tekrarlayacaklar..
Bir gün elbette..
Bu haberi okuduktan sonra Piyale Madra’nın Radikal’de çizdiği bir karikatürü gördüm. İki kadın konuşuyor. Biri koltuğa oturmuş, öteki mutlu bir yüzle manzarayı seyrediyor. İkinci kadın şöyle diyor: “Şu dünyada benim de bir ruh ikizim var, biliyorum. Ve bir gün ona rastlayacağımı da biliyorum.”
Öteki kadının yanıtı, mutlu kadının yüzünü allak bullak etmeye yetiyor: “Geçen seneki ruh ikizine ne oldu?”
İkiz, üçüz ve hatta…
Yorulmadan, bıkmadan “ruh ikizlerini” arayanları Macellan Penguenleri’ne benzetiyorum. Dışarıdan bakanlara umutsuz bir çaba gibi görünse bile içlerindeki çağrıya uyup havuzun içinde dönüp duran penguenlere..
Boşuna yüzüyorlarmış gibi görünseler bile yedi hafta sonra karaya çıkıp yumurtalarını bırakmayı başaran penguenlere..
Şuna inanıyorum: Şu kadar milyarlık dünya nüfusunun içinde herkesin bir ruh ikizi olmalı.. Karmaşık istatistik hesaplara girmek istemem ama eminim böyle birilerinin sayısı birden fazla da olmalı.
Doğru başlangıçlar
Osho’nun şöyle bir sözünü not etmişim geçen gün: “Başlangıcı kaçırırsan, sonu asla yakalayamazsın.”
Sanıyorum asıl sorun “başlangıçları” doğru yapabilmekte yatıyor.
İlişkinin hemen başında yapılan hatalar.. Açık olmamak, olduğundan başka birisiymişsin gibi davranmak vs..
Kadınlar da, erkekler de bunu hep yapıyorlar.
Şu ya da bu nedenle beğendikleri bir insanın dikkatini çekebilmek için, onun hoşuna gideceğini varsaydıkları gibi davranıyorlar.
Kendi kafalarının içinde yarattıkları bir kurt kapanına düşüyorlar.
Esprili insanlardan mı hoşlanıyor? “O halde onu hep güldürmeliyim.”
Çalışkan insanlardan mı hoşlanıyor? “Bir süre tembellikten vazgeçsem ne çıkar?”
Sarı saçları mı seviyor? “Saçımı boyarım, olur biter” gibi bir sürü tuzak..
Başlangıç doğru olmayınca, sonu da gelmiyor elbette..
(…) rağmen sevmek!
Atasözündeki gibi “Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün” demeyeceğim. Birincisinin, yani göründüğün gibi olmayı başarmanın o kadar kolay olmadığını biliyorum. Önemli olan olduğun gibi görünebilmek.
Ve zaten gerçek aşk da bu değil midir? “Sahtekâr, iki yüzlü, aptal, bencil, yalancı, zengin, fakir, cahil, entelektüel vs. olmana rağmen seni seviyorum” diyebilecek bir insan bulmak değil midir?