Neredeyse her televizyon kanalının sabah başlayıp, öğleden hemen önce biten bir programı var.. Bizim gazetedeki arkadaşlar hepsine kısaca “Sabah Şekerleri” deyip geçiyorlar.
İlk ve en çok tutulan televizyon programı, diğer bütün benzeri programları da tanımlayabilecek bir “kategori” haline dönüşüyor.
“Sabah Şekerleri” de bu tür programların öncüsü ve belki de en başarılısı olduğu için benzerlerini de aynı isimle anmak bu yüzden çok da yanlış değil.. Televole gibi yani..
Alaturka eğlencenin tadı
Bu tür programları ben “Sabah Televolesi” olarak isimlendiriyorum. “Varoş Televolesi” de denilebilir. Tıpkı, Televolelerin gerçekte olmayan bir dünyayı gerçekmiş gibi sunmasına benziyor durum. Televolelerde ustaca art arda dizilmiş çılgın eğlence sahnelerinin kafamızda yarattığına benzer ama daha “alaturka” bir eğlence ortamı..
Bu programları izleyen ve bizleri tanımayan yabancılar, kolayca bir yanılgıya düşebilirler: Türkler sabah yataktan kalkıp göbek atmaya başlıyorlar!..
Seyirciler arasında yapılan göbek atma yarışmalarını izlerken insan bir an düşünüyor: Acaba Türkiye’de bütün kadınlar gizli gizli “oryantal dans” dersleri mi alıyor?
İki ‘göbek’ arası gözyaşı..
Tam bu eğlencenin orta yerinde, telefonlara ağlamaklı bir sesle insanlar çıkıyor. Arada televizyoncuların “vtr” dedikleri acıklı görüntüler giriyor.. Stüdyo konukları, sanatçılar, sunucular bir anda göbek atmaktan ağlama moduna geçebiliyorlar.
İçlerinde bu rolü en iyi oynayan da Seda Sayan… Oturduğu yerde bile oynarken bir anda gözlerinden yaşları boca edebiliyor..
Bu ne yaman çelişki!
İnsana “kişilik bölünmesi”ni çağrıştıran bu “performansın” estetik yönü de üzerinde durulması gereken bir konu..
Modern mobilyalar, özenle boyanmış dekorlar, pahalı giysiler giymiş şık sunucular.. Derken bir de bakıyorsunuz stüdyonun orta yerine iki tane de Türk halısı serilivermiş!
Yarışmalar da çok ilginç.. Göbek atma yarışması, şarkı söyleme yarışması vs.. Ama en komiğini dün TRT 1’de izledik: Fonda bir ‘ince saz heyeti’, “Mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm ondadır” çalıyor, önünde de hanımlar dizilmişler nakış işleme yarışması yapıyorlar! (TRT’nin Sabah Ola’sı, özel sektör televizyonculuğu ile devlet televizyonculuğunu karşılaştırmak isteyenler için de bence eşi bulunmaz bir örnek. TRT’nin “ciddiyet” kaygısına bakınca, bizim ciddi olmaya çalışan devlet adamlarımızın neden hep komik durumlara düştükleri daha iyi anlaşılıyor.)
‘Kiç’ dediğimiz durum..
Doğal olmayan, özgünlük taşımayan, daha önce tekrarlanmış ve artık aşina olduğumuz estetik kalıpların, ucuz bir duygusallık yaratacak şekilde ve yapmacıklık içinde yeniden üretilmesine “kiç” adı veriliyor.
Bu programlar da “kiç” denen olgunun Türkiye’nin bugünkü popüler kültür ortamını nasıl etkisi altına aldığının en çarpıcı örneği..
Türkiye’de burjuvazi, Avrupa’daki benzerinin yaptığına benzer bir kültür yaratamadı. Tarihsel olarak gerçek bir burjuva sınıfının hiçbir zaman oluşamamış olmasından kaynaklanıyor bu durum.
Böyle bir kültürü yerleştirme ve oluşturma çabasına giren Cumhuriyet yönetimi, Batı kültürünü topluma yaymak isterken popülerleştirmekten başka çareyi de bu nedenle bulamadı.
Elvis işlemeli kilimler
Hasan Bülent Kahraman son kitabı ‘Kitle Kültürü, Kitlelerin Afyonu’nda bu konuyu açımlıyor. Milliyet’in perşembe günleri yayımladığı Popüler Kültür eki de Türkiye’ye hâkim olan ve tüm toplumu esir alan bu yeni kültür anlayışını tanımlamaya ve açıklamaya çalışıyor.
“Sabah Şekerleri” de toplumumuzda güçlü kökleri olan ve yaşamı algılama biçimimizi belirleyen gelişmelerin bir sonucu..
Etiler’de birbiri ardına açılan “kebap restaurantları”nın nedeni de bu, üzerine Elvis resmi işlenmiş kilimlerin, antik Yunan heykellerine benzetilen alçı bibloların kent varoşlarındaki işporta tezgâhlarında satılıyor olmasının nedeni de bu..
Televizyonların sabah programları sosyolojik açıdan incelenmesi gereken bir fotoğraf sunuyorlar bize.. O fotoğraftan yansıyan görüntüyü beğenmesek de…