TBMM Başkanı Bülent Arınç’ın dünkü basın toplantısında söylediği sözleri “amacını aşmış sözler olarak” kabul edebilir miyiz?
Konuşmanın yapıldığı yer Türkiye Büyük Millet Meclisi..
Konuşmayı yapan insan, siyasal çevrelerde “hitabet yeteneği güçlü” olarak tanınan bir siyasetçi. Milletvekili ve TBMM Başkanı..
Karşısında soru soran ve bu yanıtı verdiği insanlar, parlamento muhabirleri..
Çoğunu tanıyorum. Kime nasıl hitap edileceğini birçoğumuzdan daha iyi bilen, saygılı ve akıllı insanlar..
Gazetecinin işi bir konu ile ilgili bilgi almaya çalışırken, muhatabını memnun etmek, sadece onun hoşlanacağı tipten sorular sormak değildir.
Böyle gazeteciler de elbette vardır ama gazeteci sorduğu bir sorunun muhatabını kızdırıp kızdırmayacağı konusu ile ilgilenemez.
Soruyu sorduğunuz kişi, sorulan soruyu çok saçma bulabilir. Yanıtı daha önce verilmiş bir soru da olabilir bu, herkesin apaçık bildiği bir konuyla ilgili de olabilir.
Böyle bir durumda gazetecinin sorusuna muhatap olan kişinin yapacağı şey, bunu hatırlatmakla sınırlı olmalıdır.
Hele bu kişi topluma örnek olması gereken, ciddi bir makamı işgal eden, tecrübeli bir siyasetçi ise..
‘Üzüntü’ yetmez
Arınç, basın toplantısından sonra yaptığı açıklamada, “Verdiğim cevap yanlış anlaşılacak durumdadır. Biraz da sinirli olarak verdiğim cevabın maksadını aşan bir üslup olduğunu kabul ediyorum. Bu açıdan üzüntümü belirtmek istiyorum” diyor..
Bu açıklamayı yeterli bulabilir miyiz?
TBMM Başkanlığı gibi bu ülkenin en önemli ikinci koltuğunda oturan bir kişinin sinirlendiği anlarda küfürle konuşması anlaşılabilir, “üzüntüsünün verdiği sinirle konuşmuş” diye geçiştirilebilir bir şey midir?
Öte yandan sadece “üzüntü bildirmek” de yeterli değil. Çünkü açıklama “üzüntü beyanıyla” değil, bir “özür dileme” ile son bulmayı hak eden bir olayla ilgili olarak yapılıyor.
Hem soruyu soran gazeteciden, hem de ekranlardan bu çirkinliğe tanık olanlardan açıkça dilenmesi gereken bir “özür”..
Demirel hiç yapmadı
Gazetecilik mesleğinde çeyrek yüzyıldan fazladır bulunuyorum.
Sanıyorum, bir insanı kızdırabilecek nitelikte soru, Süleyman Demirel’e sorulduğu kadar bu ülkede hiçbir siyasetçiye sorulmadı..
Muhabirlik yıllarımda katıldığım basın toplantılarında aynı kızdırıcı sorunun defalarca ve değişik gazeteciler tarafından Süleyman Demirel’e sorulduğuna tanık oldum.
Hiçbirinde sinirlenmedi, hep bildiğimiz nezaketinden ayrılmadı ve her seferinde aynı yanıtı bıkıp usanmadan tekrarladı..
Süleyman Demirel’in temsil ettiği siyasi çizgiye en muhalif olanlarımızın bile saygısını kazanmış olması, biraz da onun bu özelliğinden kaynaklanıyor.
‘Acemi’ makamı değil
Siyasette gazetecilerin sordukları sorulara öfkelenmek, onlara kızgınlık içinde yanıtlar vermek, gazeteciyi köy kahvesinde seçim propagandası dinleyen ve sadece hoşlanılacak soruları soracak olan kişiler olarak görmek, herkesten önce bu düşüncedeki siyaset adamına zarar verir.
Birçok kişi tarafından haklı bulunacağı bir olayla ilgili olarak sorulan soruya bu tür bir yanıt vererek haksız duruma düşmek, ancak siyasette acemi olanların başına gelebilir.
TBMM Başkanlığı, acemi politikacıların siyaset öğreneceği bir makam da değildir..