Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Seçim sisteminde tek hedef istikrar mı?

 Avrupa Birliği heyecanının gölgesinde kalan ancak siyasal düzenimizi çok yakından ilgilendiren bir tartışma var: Seçim barajının yüzde onun altına indirilip indirilmeyeceği..
Başbakan ve Adalet Bakanı, seçim barajının yüzde onun altına indirilmesinin siyasal istikrarı bozduğunu ve “önümüzdeki zorlu dönemde her şeyden daha çok siyasal istikrara ihtiyacımız olduğunu” söylüyor.

Bana bir yönüyle askeri darbe dönemlerinin “milli birlik ve beraberliğe her şeyden daha çok ihtiyacımız olan bu dönemde” diye başlayan diskurlarını hatırlatan bir gerekçe…
Tartışılacak çözüm
Başbakan’ın Radikal’e söylediği “450 milletvekili bu sistemle seçilsin. Geri kalan 100 milletvekili de partilerin aldıkları oylara göre dağıtılsın” önerisi de tartışılması gereken bir çözüm..
İşin ilginç yönü CHP’nin de resmi bir görüş henüz beyan etmemiş olmakla birlikte yüzde on barajının devamı eğiliminde olduğuna ilişkin haberler..
Önce şunu belirtmekte yarar var: Uzun süren koalisyonlar döneminin yarattığı bütün sorunları seçim sistemine bağlamak ne kadar doğru?
Tek suçlu o mu?
Acaba koalisyonlar dönemindeki “idare edilemeyen Türkiye” probleminin tek sorumlusu seçim sistemi miydi?
Yoksa siyasal – demokratik uzlaşma kültürünün gelişmemiş olması, partizanlık kaygıları gibi başka “suçlular” da var mıydı?
Demokrasilerde seçim sistemlerine ilişkin tartışmalar bize özgü değil. Nitekim dünyanın değişik yerlerinde bizden çok daha eski demokratik seçim deneyimleri var ve bugün bilinen sistemlerin tümü bu deneyimlerin sonucu.
Ve bugün varılan noktada en adil seçim sisteminin toplumdaki her siyasal görüşü, ağırlığı oranında parlamentoya yansıtacak sistemler olduğunda da bir tartışma yok.
Peki ya yüzde 46?
Eğer bir seçim sistemine karar verirken temel kaygınız “istikrar olsun” düşüncesi ise ve bundan kasıt bazı siyasal akımları parlamento dışında bırakmaksa o sisteme gerçekten “demokratik bir sistem” demek ne kadar mümkün?
Türkiye son seçimlerle “istikrarı” yakaladı belki ama şunu da unutmamak gerekiyor: Oyların yüzde 46’sı parlamentoda temsil edilemedi.
Bunun uzun vadeli bir demokratik istikrar için sakıncalı olduğu da açık değil mi?
Temsil edilemeyen bu kadar yüksek oyun süreklilik kazanmasına yol açacak sistemlerin devamında ısrar etmek aynı zamanda yakın bir gelecekte parlamentonun ve seçimlerin meşruiyeti ile ilgili tartışmaları canlandırmayacak ve istikrara yönelik daha ciddi bir tehlike oluşturmayacak mı?
Başka adaletsizlikler
Gürcistan ve Ukrayna örneklerini, kendi deneyimimiz ile belki bire bir karşılaştıramayabiliriz ama “seçilmesine izin verilenlerin” meşruiyeti tartışmalarının nereye varabileceğini gösteren örnekler bunlar..
Başbakan’ın önerdiği “100 sandalyelik Türkiye milletvekilliği” çözümü de kendi içinde bir başka adaletsizliği barındırıyor.
Eğer bu öneri son seçimde uygulanmış olsaydı oyların yüzde 46’sı sadece 46 milletvekilliği ile yetinecekti. AKP her 32 bin oyu için, CHP ise her 37 bin oyu için birer milletvekilliği, diğer partiler her 306 bin oy için bir milletvekilliği alacaklardı.
Bunun demokratik bir çözüm olabileceğine inanıyor musunuz?
Evet hiç kuşku yok önümüzdeki süreçte kararlı bir siyasal iradeyi ortaya koyabilecek istikrara ihtiyacımız var. Ancak en az onun kadar ihtiyacımız olan bir başka şey de her kesimin temsiline olanak sağlayacak demokratik bir düzeni yaratmaktır.