Demokratik rejimlerde bugün yaşadığımıza benzer siyasal anlaşmazlıklar, tıkanmalar her zaman olabilir…
Bu, bazı kişisel nedenlerden de kaynaklanabilir, önemli politik konulardaki görüş ayrılıklarının keskinleşip, artık uzlaşmanın olanaksız hale gelmesinden de… 
Ankara’da bu gün yaşanan siyasi kriz, her iki nedenden de kuvvet alıyor…
Avrupa Birliği’ne üyelik yolunda atılması gereken adımlar için çok önemli siyasi açılımlar gerekiyor ve hükümet bu konuda ciddi görüş ayrılığına düşmüş durumda. 
Uzlaşma kanalları kapanmış bulunuyor, siyasi farklılıklar asgari müşterekler düzeyinde de olsa giderilemiyor.
Bütün bunun üzerine, koalisyonun büyük ortağı olan partinin, tamamen liderin kişisel tercihlerinden kaynaklanan nedenlerle çözülme sürecine girmesi krizi derinleştiriyor ve çözülmesini imkansız hale getiriyor. 
Bu durumda seçim kaçınılmazdır.
Bir ön değerlendirme…
Peki seçim, bugünkü tıkanmayı çözebilir mi? Seçimden sonra oluşacak yeni parlamento, koalisyon yoluyla da olsa kararlı bir çoğunluğa sahip olabilecek mi? Yoksa bugünkü gibi “beş benzemezölerin bir arada olacağı yeni bir koalisyonla mı karşılaşacağız? Böyle bir koalisyon, en önemli siyasal konularda ortak zemin bulmaktan aciz olduğunu gösterdiğine göre, böyle bir seçim sonucu Türkiye için çözüm olacak mı? 
Şimdi “çok erken bir genel değerlendirme” yapmaya çalışalım…
Geçmişte, uzun süre iktidarda kalıp da oy kaybetmeyen herhangi bir parti olmadı. Demek ki bu seçimden DSP, MHP ve ANAP’ın daha küçülerek çıkacağını varsaymalıyız. 
Ancak unutmamak gereken bir nokta var ki, Türkiye’de AB üyeliğine karşı olduğunu açıkça belirten ama değişik partilere oy veren bir kesim var ve bu kesimin en azından yüzde 30’ları bulan bir oy potansiyeli olduğu da araştırmalardan ortaya çıkıyor. 
Dağınıklık ve kaos
MHP, bu kesimin en örgütlü ve en büyük partisi olduğuna göre, iktidar yıpranmasını en az hissedecek parti olabilir.
Merkez partilerinden ANAP’ın iktidar yıpranması nedeniyle küçüldüğü, DYP’de ise tersi nedenlerle bir ilerleme olduğu gözle görülebiliyor. DTP için bir şey söylemek ise kolay değil, bu aşamada. Merkezdeki dağınıklık sürecek olursa Türkiye’de siyasetin merkezinin daha sağa kayacağını söyleyebiliriz. 
Bunu önlemek bu üç partinin yöneticilerine düşen bir sorumluluk. Hiçbir temel siyasi konuda fikir ayrılıkları olmadığı halde bu parçalanmayı muhafaza ediyor olmaları sadece kişisel hırslardan kaynaklanıyor. Türkiye’de siyasetin dengesini bozan ve marjinal kalması gereken akımları güçlendiren bu dağınıklık giderilemediği takdirde bu seçimden yine bir kaos çıkacağını söyleyebiliriz. 
CHP’nin yeni işlevi…
Bu seçimin kilidini çözecek partinin CHP olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de kendini “solda” olarak tanımlayıp, seçimde sadece sol partilere oy verenlerin toplamı hiçbir dönemde yüzde 30’un altına inmedi. CHP’de artık baraj sorununun kalmadığı görülüyor. DSP ise gerek liderinin durumu, gerek yeni lider adayının siyasi perspektifi ve gerekse de iktidar yıpranması nedeniyle artık bu kesim için bir alternatif sayılamaz. Acaba CHP liderliği bunu yeterli görecek mi? “Küçük olsun, benim olsun” mu diyecek, yoksa yüzde 30 oyu hedefleyecek bir açılımı gerçekleştirebilecek mi? DSP’den kopanlara, İsmail Cem ve Kemal Derviş gibi kendi tabanı için önemli ve liberal kesimlerden de oy getirebilecek isimlere kendisini açabilecek mi? 
Baykal bu sorunun yanıtıyla kendi siyasal geleceğini de çizecek diye düşünüyorum..
Sorunsuzlar…
En sorunsuz kesim ise kısaca “İslamcı” diyebileceğimiz kesim. Bu kesimin tercihini Recep Tayyip Erdoğan’dan ve AKP’den yana yaptığı açıkça görülüyor ve SP bu parçadan ancak çok küçük bir parça koparabilecek gibi görünüyor. 
Eğer merkez partilerinde ve solda toparlanma başarılabilirse bu seçimden bir sonuç çıkar diye düşünüyorum… Aksi takdirde bu erken seçimin yarattığı siyasal sonuçları temizlemek için çok geçmeden bir seçim daha gerekecektir… 
Bütün bunları söylemek için çok erken olduğunun altını da bir kere daha çizmek istiyorum…
