Seyrantepe'deki arazinin Galatasaray'a tahsis edilmesindeki yanlışlar… Yasaların dediği olur
Seyrantepe’deki arazinin yasalara aykırı olarak Galatasaray’a tahsis edilmesi girişimi üzerine yazdığım yazı beklediğim gibi alkışlar ve küfürlerle karşılandı. Buna alışkınım. Tersini yazsaydım, alkışlayanlar ile küfür edenler yer değiştirecekti.
Seyrantepe’de yaşanmakta olan olaylar Türkiye Cumhuriyeti’nin hangi zihniyetle yönetildiğini ortaya koyuyor.
Kendimize sormamız gereken soru şu: Biz ne istiyoruz? Hukukun geçerli olmasını mı, yoksa eski sultanlık düzeninin bir benzerinin kurulmasını mı?
Burası bir hukuk devleti mi, yoksa guguk devleti mi?
Seyrantepe arazisinin satışı ile ilgili Bakanlar Kurulu kararı, satış yetkisini Maliye Bakanlığı’na 4706 sayılı kanunun 7 – B maddesine dayanarak veriyor.
Cumhurbaşkanı Sezer, Başbakan Erdoğan ve bütün bakanlar kurulu üyelerinin altında imzaları var.
Söz konusu kanun maddesi, Hazine’ye ait taşınmazların “konut yapılmak amacıyla” konut yapı kooperatiflerine ya da kooperatifler birliklerine devredilmesini öngörüyor.
Yasalar çiğnensin diye çıkmaz
Maddenin bir yerinde de şu yazılı: “Bu taşınmazların satış amacı dışında kullanılamayacağına, amacı dışında kullanıldığının tespiti halinde, satılan taşınmazın satış bedelinin faizsiz iade edilerek Hazine’ce geri alınacağına dair tapu kütüğüne şerh konulur.”
Seyrantepe arazisi 19 Mart ve 24 Mayıs tarihlerinde bu amaçla iki kez ihaleye çıkarılmış. İhalelere bazı konut kooperatifleri de katılmış ama daha sonra Galatarasay’ın başvurusu üzerine ihale iptal edilmiş.
Benim üzerinde durduğum konu budur.
Yasalar uygulanmak için çıkıyor, çiğnenmek için değil.
Bakanlar siyasi kaygılarla imzalarına sahip çıkmayabilirler ama Cumhurbaşkanı’nın imzasını çiğnetmeyeceğine inanıyorum.
Yanıtını bulamadığım bir soru da şu:
Türk sporu üç büyüklerden mi ibaret?
Neden mesela bizim Büyük Altay’a da böyle bir imkân tanınmıyor?
Aybaba’nın Brezilyalıları
Samet Aybaba’nın bizzat gidip, yerinde seçtiği Brezilyalıları izliyor musunuz? Ankaraspor’un birinci lige çıktığı ilk yılda lige damgasını vurmasında Aybaba kadar onların da payı var.
Fabio (kaleci), Wederson, Sobrinho, Tita ve Jaba. Beşi bir futbolcu fiyatına, ama bir takıma bedeller! Toplamı 1 milyon 650 bin dolar… Adam başı 330 bin dolar.
Macar Ümit Milli Molnar da 350 bin dolara alınmış.
Adı ve soyadı Yıldırım olanların bu transferlerden öğrenebilecekleri bazı şeyler var bence.
Tezahürattan gerilim çıkıyor
Beşiktaş – Ankaraspor maçında muazzam bir tezahürat vardı. Birçok yorumcu bunu “muhteşem” diye niteledi. Bence de öyle.
“Beşiktaşım benim, biricik sevgilim..” diye başlayan tezahürat neredeyse 20 dakikaya yakın, aralıksız sürdü.
Ancak tezahürata hâkim olan ton daha çok “öfke ve gerilim” yansıtıyordu.
Başka statlarda daha müzikal bir tezahürat olan bu sloganın çok sert ve hızlı ifadeyle söylenmesi, rakip kadar Beşiktaşlı oyuncuları da olumsuz etkiliyor.
Bir kitap
Bu aşk bizi canlı tutacak
ORTEGA Y. Gasset, “Hayatımız, üzerinde açık seçik fikirler geliştirebildiğimiz oranda bizimdir” diyor. Bozkurt K. Yılmaz’ın (Sadece soyadı benzerliği!) “Bu aşk bizi canlı tutacak – Fenerbahçeli olmak” isimli kitabına bakarken aklımdan geçti, Gasset’in sözü. Kitap, Fenerbahçe’nin Saracoğlu’nda 0 – 3’lük İstanbulspor yenilgisi ile başlayıp, 2 – 4’lük Malatya yenilgisiyle biten ama şampiyonlukla sonuçlanan sezonunu anlatıyor. Kitabı okurken o maçları tekrar yaşadım sanki.