Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Terör, ırkçı politikaların ekmeğine yağ sürerse…

  İsrail Başbakanı Ariel Şaron, önceki gün resmi bir ziyaret için bulunduğu İtalya’da, dünyadaki tüm Yahudilere, İsrail’e dönme çağrısı yaptı.

Şaron, “Eğer İsrail güçsüz bir ülke olsaydı dünyadaki Yahudiler bugünkü yaşamlarını sürdüremezlerdi. Yahudi karşıtlığına karşı en iyi çözüm İsrail’e dönüştür. Yeryüzünde Yahudilerin, Yahudi gibi yaşayabilecekleri tek yer İsrail’dir” dedi..
Şaron’un bu açıklamayı yaptığı saatlerde İstanbul’da da son terör saldırısında yaşamlarını kaybeden Türkiyeli Yahudiler, Türkiye Cumhuriyeti bayrağına sarılı tabutlarıyla toprağa veriliyordu.

Teröristler istiyor diye
Endülüs Yahudileri’nin, engizisyondan kaçarak İstanbul’a gelişlerinin üzerinden beş yüzyıldan uzun bir süre geçti. (Yıl 1492’ydi.) Fatih’in de fetihten sonra Bizans’tan kalan nüfusu dengelemek amacıyla Türklerin yanı sıra Anadolu’nun değişik yerlerinde yaşayan bazı Yahudi topluluklarını da İstanbul’a göç ettirdiği biliniyor.
Şimdi sırf bazı terör odakları böyle istiyor diye Yahudilerin doğup büyüdükleri, evlenip çocuk ve iş sahibi oldukları bu toprakları bırakıp gitmelerini düşünmek, en aşağılık ırkçı politikalara prim vermekten daha öteye bir anlam taşımaz.

Geçici bir öfke değil
Ancak Şaron’un dile getirdiği görüşün, saldırı karşısında duyulan geçici bir öfkenin sonucu olmadığını da biliyoruz.
Nüfus artış hızındaki dengesizlikler nedeniyle İsrail’de yakın bir gelecekte Müslüman nüfusun, Yahudi nüfusu geçeceği öngörülüyor. Bu, Şaron türü ırkçı politikacılar için gerçek bir korkulu rüya. Bu nedenle dünyanın değişik yerlerindeki Yahudilerin İsrail’e göç ettirilmesi özlemi sık sık dile getirilen bir “devlet politikası” haline de gelebiliyor. İsrail dışındaki Yahudilere yönelik saldırılar da bu özlemin su üstüne çıkarılmasına fırsat veriyor.

‘Kuşatılma zihniyeti’
Robert S. Robbins ve Dr. Jerold M. Post, “Nefretin Psikopolitiği – Politik Paranoya” isimli kitaplarında (Doğan Kitap. Çeviren: İnci Kurmuş.), tüm dünyadaki Yahudileri İsrail topraklarına toplama özleminin derinlerinde yatan “kuşatılma zihniyetini” anlatıyorlar:
“Bir ulus, komploların kurbanı olmuşsa, onun üyeleri fesat planlara duyarlı hale gelir ve olayların bu şekilde açıklanması doğrulanır. Buna paralel olarak, bir ulus sürekli düşmanlığa hedef olmuşsa, onun bireyleri dış dünyadan düşmanlık bekleme duyarlılığını taşır. Şayet grup, dünyadaki diğer insanların onlara karşı olumsuz davranış kalıplarına sahip olduğuna inanırsa kuşatılma zihniyetinin içine düşer.”

Çözümsüzlüğün nedeni
İsrail halkının bugün içinde bulunduğu toplumsal ruh durumu işte budur.
Taa Romalılardan beri binlerce yıldır meydana gelen olumsuz olaylardan etkilenen toplumsal hafızanın “ihtiyacımız olduğunda kimse bize yardım etmeyecek”, “dünya bizden kurtulduğuna sevinecek” inanışına saplanıp kalması engellenemez. Ve bu da, bu tür korkuları besleyip büyütmeyi varlıklarının temel nedeni haline getirmiş politikacılar için çok uygun bir zemin yaratır.
Şaron’un açıklamasının ardındaki düşünce budur.
Bugün Filistin sorununu çözümsüz hale getiren, Filistinli Araplara işgal edilmiş topraklarında esir kampı hayatını yaşatan politik davranışın gerisindeki zihniyet de budur.
Soykırım travmasıyla zedelenmiş toplumsal hafızanın, İsrail’deki demokratik muhalefet tarafından akıl yoluna çekilmesi, sorunun çözümü için ilk adım olacak.