Bilgisayarımın ekranındaki fotoğrafta iki genç insan yüzü görünüyor. Arkalarında Ankara Kalesi’nin bir parçası olduğunu tahmin ettiğim oldukça eski bir duvar var.. Uzakta incecik bir cami minaresi göğe doğru uzanmış, fotoğrafı tamamlıyor.
Bu fotoğrafı bir okuyucum bana e-posta ile yollamış. Geçen hafta sonundaki yazımda sorduğum “Sevginizi sözlerle değil, bir tek hareketle ifade etmek istediğinizde ne yaparsınız?” sorusunun yanıtı olarak bana gönderilmiş.
İbrahim A. isimli okuyucum çocukluktan beri yükseklik korkusu çektiğini, yüksek bir yerden aşağıya bakmaya hiçbir zaman cesaret edemediğini anlatıyor mektubunda.
Korkuya rağmen
Pazar günü yazımı okuduktan sonra kız arkadaşı Oya ile Ankara Kalesi’ne gezmeye gitmişler. İbrahim’in bu fobisini bilmeyen Oya, bir burcun tepesine tırmanıp ayaklarını aşağıya sarkıtarak oturup onu da yanına çağırmış. İbrahim dizleri titreyerek burca çıktığını, Oya’nın elinden tutarak yanına oturduğunu ve ancak çok sonra gözlerini açıp duvardan aşağıya bakabildiğini anlatıyor.
“O sırada yazınızı hatırladım, bunu bana yaptıran şey sevgiden başka bir şey değildi. Sonra bu fotoğrafı çektik kendi kendimize.. Size de yollamak istedim” diyor ve “Tek bir hareketle sevgimi göstermeyi başardım sanırım” diye de ekliyor..
Fotoğrafta İbrahim’in yüzünün korkuyla nasıl gerildiği, gözlerini nasıl kıstığı kolayca fark ediliyor. Ama o anda çok mutlu görünüyor her ikisi de..
Böyle yürekten olmazdı..
Bir başka okuyucum hiçbir şey söylemeden eşine yolda bir küçük buket çiçek aldığını anlatıyor. Alışveriş ettiğim bir içki dükkanının sahibi de aynı şeyi yapmış, içeri girdiğimde bir vazodaki çiçekleri gösteriyor bana..
Bir başka okuyucum, Nuray Hanım, yazdığı bir dörtlüğü yollamış:
“Ne çok konuştuk gözlerimizle / Yarınlara söylenecek söz kalmadı / Dile gelseydi belki düşüncelerimiz / Sevgimiz böyle yürekten olmazdı.”
Bir başka okuyucum sevgilisinin gözlerinin içine bakıp onu öperek sevgisini anlatabildiğini anlatmış mektubunda..
Sanırım aşk böyle bir şey işte.. Çoğu zaman sözlere hiç ihtiyacı olmayan bir duygu..
Kadınlar tek kale maçta!
Bir başka hanım okuyucumun bir itirazını da belirteyim.
Şöyle diyor: “Cumartesi günü yazdığınız yazılarda ‘İçinde insanların konuştuğu bir yuvayı yapma görevi yine dişi kuşlara düşüyor’ diye yazmışsınız. Yıllardır hep merak ederim, aile ve kadın erkek ilişkileri konusunda nasihatler, gösterilen yollar nedense hep kadınları hedef alıyor. Benim bundan anladığım, kadın, hayattaki maçını hep tek kale oynamak zorunda.”
Okuyucum sekiz yıllık bir flört döneminden sonra 38 yıldır evli olduğunu da yazmış mektubunda.
‘Erkekler duygu kısırı’
“Pazar günü de ‘Bir şey söylemeden, sadece tek bir hareket yaparak sevgimizi ifade etmeye çalışalım’ diyorsunuz. Bu satırları okuyunca elim hemen kalem kâğıda gitti. Acaba kaç kez sözle, yazıyla, empatiyle, vücut diliyle bunu yaptım? Hem de bunca yıl pes etmeden.. En sonunda havlu attım. Baktım ki maçı tek kale oynayıp bitirmek üzereyim. Şunu bilin ki erkekler duygu kısırı. Hele yaşları ilerledikçe.. Anlayacağınız, susmak, konuşmak, anlamak.. Bunların hepsi hikâye, karşılıklı olmadığı sürece..”
Evet, okuyucumun haklı olduğu çok husus var.. Bunu da daha sonra yine hep birlikte tartışalım..