”Kral Varpalavas vuruldu” başlığını taşıyordu haber. “Suikastöta ölen ya da yaralanan yoktu. Varpalavas’ın 2800 yıllık İvriz Harabeleri’ndeki muhteşem kabartmasıydı kurşunlanan. Hititer’den kalma İvriz Kaya Tapınağı eşine ender rastlanacak bir tarih ve sanat eseriydi ve yine eşine ender rastlanacak bir vandallıkla tahrip edildi. Haber dünkü Milliyet’te de yayımlandı.
DHA Ereğli Muhabiri Mustafa Tekin Gürel’in haberinden öğrendiğimize göre kabartmaların başına ve burnuna silah ile ateş edilmiş… Birileri belli ki “Canlısına sıkamıyoruz, bari heykelleri vuralım” diye düşünmüş.
Ereğli Müze Müdürü Arif Bilici “Korumasız kalan anıtlar insanların ve doğanın tahribine uğruyor” diye yakınmış.
Bekçi var mı; tamam!
Birinci dereceden sit alanı olan bölge, devlete ait bir mülkün içinde kalıyor… Geçen yıl anıtın bulunduğu bölgede bir kültür parkı yapılması için 12 milyar lira (evet 12 milyar lira) ayrılmış.
Türkiye’nin dört bir yanı böyle hiçbir şekilde korunamayan tarihi eserlerle dolu. Bütün yapılabilen kazı alanına bir bekçi dikmek ve her şeyi olduğu gibi ortalıkta bırakıp nereden geleceği hiç belli olmayan ve hiçbir zaman da gelmeyecek olan bir parayı beklemek.
Müzelere taşınamayan, bulunduğu yerde bir açık müze disiplini ile korunamayan heykeller, lahitler, tapınaklar, tiyatrolar, mezarlar…
İyi mi, kötü mü?
Berlin’deki Bergama Müzesi’ni ve muhteşem tapınağı gezerken birbiriyle çelişen duygular yaşamıştım.
Çok üzülmüştüm: Bu muazzam eser bizim ülkemizden kaçırılmıştı. Bize ait olmalıydı. Türk çocukları, Türk arkeologları bu güzelliği kolayca görebilmeli, inceleme olanağına sahip olabilmeliydiler diye…
Bir yandan da memnun olmuştum: Bu dev tapınak taş taş sökülüp, Berlin’de yeniden kurulmamış olsaydı belki de varlığından bile haberdar olmayacaktık. Bir bölümü bölgedeki “ihtiyaç” için sökülecek ve bazı köy evlerinin temel taşı olarak kullanılacaktı çünkü… Heykeller tek tek çalınacak, orada burada haraç mezat satılıp özel koleksiyonlar içinde müebbet bir hapsi boylayacaktı… Berlin’de hiç olmazsa hepsi bir aradaydı ve artık dünya durdukça bir zamanlar Bergama’da yaşayan insanların böyle bir eser yaratabildiklerini herkes görecekti.
Kimin umurunda…
Acaba İvriz Kaya Tapınağı’nın talihsizliği, zamanında sökülüp başka bir memlekete götürülmemiş olması mıydı?
Bu sorunun yanıtını hiçbir zaman veremiyorum.
Biliyorum ki ülkemin kaynakları kıt: Bunca arkeolojik alanı kazmak, çıkanları tasnif etmek, yeniden kurmak, müzelere taşımak için para gerekiyor. Bırakın buluntuları sergilemeyi, bir sundurma altında kardan, yağmurdan koruyabilmek için bile ciddi paralar lazım ve ülkemizin öncelikleri içinde kültür çok gerilerde kalıyor.
İnsanlarımızın çoğu, yaşadıkları bölgelerdeki arkeolojik alanların nasıl bir değer taşıdıklarını bile bilmiyor. Doğanın tahrip edemediğini biz tahrip ediyoruz. Bu tür tarihi eserlere yaklaşımımız çok basit: Bunları görmeye turist gelir, biz de üç kuruş para kazanırız. Ya da kazma – kürek mezarlara dalar, altın ararız… Altından çok daha değerli heykeller bu arada kırılıp dökülmüş, kimin umurunda?
Okul bahçelerine konsa..
Düşünebildiğim tek çözüm şu: Böyle kazılarda bulunan lahit, heykel vs. gibi kolay taşınabilir olanlar hiç olmazsa civardaki liselerin, üniversitelerin bahçelerine, salonlarına yerleştirilse… O okullarda okuyan çocuklar tarih kitaplarında gördüklerine benzer eserleri elleyebilseler, izleyebilseler… O “taşların” bir değeri olduğunu küçük yaştan böylece öğrenebilseler.
Yapılması çok zor bir şey mi hayal ediyorum dersiniz?