Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türk erkeği olmanın dayanılmaz hafifliği!

 Birçok yakın arkadaşım bana kızacak biliyorum ama söylemek zorundayım: “Türk erkeği olmak” gibi bir “durum” var. Ve doğrusunu isterseniz bu hiç de hoş bir “durum” değil…

Geçen gün “olağan sinema programımı” uyguluyordum… Yani sinema saatini beklerken hamburgercide oyalanıyordum. Bildiğimiz yabancı hamburger lokantası zincirlerinden birinde…
Böyle yerler “çekirdek Türk ailesi”ne hâkim olan genel davranış eğilimlerini izleyebilmek için bir tür “sosyal laboratuvar” gibi… Genellikle küçük çocukları olan genç çiftler bu tür yerleri yoğun olarak tercih ediyorlar ve ortam da “aile havası”na pek uyduğu için kendilerini yabancı gibi hissetmiyorlar. Yabancılık çekmediklerini şuradan biliyorum: Ne çocuklar, ne de anne ve babalar davranışlarını sınırlayacak özel bir çaba içinde oluyorlar.

Tüm kontrol kadınlarda…
Üzerime vazife olmayan bu tür aile ilişkilerini bir kenara çekilip sessizce izlememin doğru olmadığını biliyorum, bir tür röntgencilik bu sonuç olarak… Ama bir de olayın “mesleki” boyutu var ki bu beni “röntgenci” olmaktan kurtarıyor, “gözlemci”liğe terfi ettiriyor…
Bu tür yerlerde rastladığım genç çiftlerden erkek olanlar, prensip olarak çok gülmüyorlar. Hatta gülümsemiyorlar bile… Küçük sofrada bütün kontrol kadınlara bırakılmış.

Üstüne bir de azar
Kadınlar, eteklerinden çekiştirip duran çocuklara rağmen siparişi veriyorlar, hesabı ödüyorlar, minicik tepsilere sığdırılmış bir sürü aburcuburu döküp saçmadan masaya kadar getiriyorlar… Bu süre içinde masada öylece oturup boş gözlerle duvarlara bakan kirli sakallı hiçbir erkek, bu zor mesaisi için eşine teşekkür bile etmiyor. Hatta “Neden ketçap almadın, mayonez nerede?” diye sinirli sinirli sorup, eşini bir de ketçap almaya yollayanların bulunduğunu bile gözlemlemiş bulunuyorum…

Masada, ‘poker suratıyla’
Sofrada sohbet olmuyor. Zavallı kadıncağız bir yandan kendi hamburgerini üzerine soslarını fışkırtmadan yemeye çalışıyor, diğer yandan çocuklarına yedirmeye çalışıyor… Bir yandan da yanı başında sanki pokerde bütün servetini kaybetmiş bir suratla oturan eşine bir şeyler anlatmaya çalışıyor ama nafile.. (Dediğim gibi bunlar genç çiftler, yaşlar ilerleyince kadınlar da konuşma çabalarının boşa olduğunu anlayıp konuşmaktan vazgeçecekler… Birbiriyle hiç konuşmadan yemek yiyen orta yaşlı çiftleri izlemek isterseniz Florya civarındaki “kebap fabrikalarını” tavsiye ediyorum.)
Çocuklar da elbette babalarını taklit ediyorlar… Annelerine bütün bu çabası için teşekkür etmek yerine, olmadık mızmızlıklar yaparak sorun yaratmaya çalışıyorlar… Eğer masada birden çok çocuk varsa erkek olan çocuklar, kız çocuklarına aynı derecede kötü muamele ediyorlar.

Erkek olmaya mâni haller!
İşimin gereği olarak çok gezdim. Akdeniz ve latin ülkelerinde bizdeki gibi “fedakar anne” tablolarını izledim ama orada hiç olmazsa erkekler konuşup bir şeyler anlatarak gülmeyi başarıyorlardı. Kuzey ülkelerinde ise erkekler konuşup gülümsemekle de yetinmiyorlar, masadaki hizmeti de görüyorlardı.
Bazıları bu durumu “light erkek” olarak niteleyip aşağılıyorlar ama mutlu bir yaşam için “light” olmanın, “taş fırın erkeği” gibi somurtup oturmaktan daha yararlı olduğunu düşünüyorum.
Gülümsemek, eşine teşekkür etmek, havadan sudan bir şeyler anlatmak, pazar günü sokağa çıkarken traş olmak, çocuklarla meşgul olan eşine yardım etmek “erkek” olmaya mâni bir durum olarak görülmemeli…
Okuma alışkanlıkları da olmadığına göre bunu bazı Türk erkeklerine anlatacak şey televizyon dizileridir diye düşünüyorum.