Avrupa Birliği Komisyonu’nun “İlerleme Raporu”nun “Kültürel Haklar” bölümünde,
Türk hükümetinin, vatandaşlarının isimlerinin nüfusa kaydı sırasında q, w ve x harflerinin kullanımını yasakladığının belirtilmesi, Türkiye’de tartışmalara yol açtı.
Bundan yola çıkarak Avrupalıların da Türkçe isimleri, Türkçe alfabede yer alan bazı harflerle yazmadıklarına dikkat çekildi. Hollanda’daki bir göçmen derneği bunun düzeltilmesi için Hollanda hükümetine başvurdu.
Tartışmayı bu zemine çekmek bana pek de sonuç alınabilecek bir iş gibi gelmiyor.
Tamamen teknik
Türkçe isimlerde “ğ, ı, ş, ç” gibi harfler bulunan kişilerin adlarının Batı dillerinde yazılışında söz konusu harflerin “g, i, s, c” ile yazılması her şeyden önce ideolojik – politik bir nedenden kaynaklanmıyor.
Sorun tamamen teknik. Batı dillerinin yazılmasında kullanılan klavyelerde bu harfler bulunmuyor, bu nedenle de Türkçe isimlerin yazılmasında problemler yaşanıyor.
Problemin nedeni yukarıda da söylediğim gibi “politik” kaynaklı değil, tamamen teknik.. Bu tartışmada belirleyici olan konu bu..
Denktaş = Denktash
İsimlerin doğru telaffuzuna gelince: Batılılar’da Türkçe’deki bazı seslerin, örneğin ‘ş’nin klavyede karşılığı olmadığı için, içinde ‘ş’ geçen Türkçe isimleri okunduğu gibi yazma eğilimi ortaya çıkabiliyor. Rauf Denktaş’ın durumu buna örnek olarak gösterilebilir. Batılı ajanslar ve gazeteler Denktaş’ın adını, doğru okunsun, sonunda ‘ş’ sesini versin diye çoğu kez ‘Denktash’ olarak yazarlar mesela…
Aynı şekilde Günther Verheugen’i biz ‘ü’ ile yazabiliyoruz, çünkü bizde ‘ü’ harfi var ama bir İngiliz ya da Fransız yazamaz. Onlar ‘Guenter’ diye yazıyorlar. Bu örnekler çoğaltılabilir.
Fransızların ‘e’si gibi
Biz, Batılıların isimlerini okunduğu gibi değil, onların alfabesinde yazıldığı gibi yazıyoruz. Böyle hallerde de sorunlar çıkabiliyor. Örneğin Fransızcada, ‘e’ harfi ‘ö’ olarak okunuyor. Fransızlar, e’nin üzerine aksan koyarak ‘e’ sesini elde ederler. Ama bizler genellikle her ikisini de ‘e’ olarak yazarız. Bu yüzden kimse Türkçe alfabeye üzeri aksanlı e harfinin konmasını talep etmiyor. Nedeni bu durumun ideolojik – politik tercihlerden değil, teknik nedenlerden kaynaklanıyor olması..
Çelişkili yazılımlar..
Türk basınında isimlerin doğru telaffuzu ile orijinal yazımı arasındaki çelişki de çözülebilmiş değil. Eski gazete okuyucuları hatırlayacaklardır, eskiden Washington, Vaşington diye yazılırdı.. California mı, Kaliforniya mı yazılacağı hâlâ tartışılan bir durum..
Kril alfabesiyle yazılan Rusçadaki isimleri okunduğu şekilde kendi harflerimizle yazıyoruz. Batılılar gibi Tschaikovsky değil, Çaykovski yazıyoruz. Buna karşılık Çin ve Japon isimlerinde daha çok Batılıların yazım biçimini benimsiyoruz. İstisnaları da var elbette: Mao Tse Tung değil, Mao Çe Tung ya da Mao Ze Dung yazıyoruz.
İdeolojik bir tavır
Kürtçe isim talep edenlerin, bu isimleri Kürtçedeki yazılışlarıyla nüfus kütüklerine kaydetmek istemesine karşı çıkılması ise bana ideolojik bir tavırmış gibi geliyor. Çünkü biz, Batılıların isimlerini Türkçe klavyelerimizde mevcut bu harfleri kullanarak yazıyoruz ve bundan da gocunmuyoruz.
Sorun bu yönüyle sadece Türkiye’ye özgü bir sorun. Türkiye dışında yaşayan Kürtler (İran, Irak, Suriye Kürtleri) Latin harfleri kullanmıyorlar. Batı’daki bazı enstitülerin bu yoldaki çabası olmasa, Kürtçenin en temel bazı edebi metinlerinin bile Latin harfleriyle yazılmış örneklerini bulabilmek mümkün değil.
Değişmesi gerekmiyor
Öte yandan kimsenin Türkçe alfabenin değiştirilmesini talep ettiği de yok.
İsteyenlerin isimlerinde q, w, x harflerini kullanmaları, alfabenin değiştirilmesini gerektirmiyor.
Türkiye, AB uyum yasalarıyla Kürtçe ile ilgili problemlerini aşmış gibi görünürken şimdi yeniden gereksiz bir politik tartışmanın içine çekiliyor.
Türkiye’nin toprak bütünlüğü, Kürtçe kurslar açılırken, insanlar artık çocuklarına Kürtçe isimler verebilirlerken bozulmuyor da, üç harf yüzünden mi bozulacak?