Ucuz politikaların sonuçları pahalı olabilir
Dünyanın her köşesinde Amerikan aleyhtarlığının giderek yayılmakta olduğu bir gerçek.
11 Eylül’ün yarattığı paranoyanın esiri olan ABD yönetiminin, bunun nedenlerini ve bu olaydaki kendi rolünü algılamakta güçlük çektiği bir başka gerçek.
Yıllar önce Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in bir sohbette şöyle dediğini hatırlıyorum:
“Amerika ile ilişkileri idare etmek çok zordur. Onlar şöyle bakarlar: Yanımızda mısın, değil misin?”
Dolambaçlı yanıtlar
Bugün Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten kadroların kolay kolay altından kalkamayacakları bir durum.
Çünkü günümüzün dünyasında Türkiye’yi yönetenler açısından bu soruya verilebilecek doğrudan bir yanıt bulabilmek çok zor.
Yanıtlar ister istemez “dolambaçlı” olacak.. “Evet, yanındayım ama…” ya da “Yanında değilim, çünkü…” gibi başlayan yanıtlar…
Sorun ilk bakışta Başbakan’ın üslup sorunundan kaynaklanmıyor gibi görünse de esasen bundan kaynaklanıyor.
Öte yandan Amerika’nın bölgede izlediği politikaların bir bölümünü paylaşmıyor olmanın bir tür “düşmanlık” şekline dönüştürülmesinin de herkesten önce Türkiye’ye bir yararı yok.
Komplo teorileri
Türkiye açısından ABD, hem ekonomik olarak hem de siyasi olarak uzak durulması mümkün olunamayacak bir müttefik.
Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de “Amerikan aleyhtarı olmak” kolay alkış alacak, kolay taraftar bulacak bir duruma karşılık geliyor.
Bizim gibi “komplo” teorilerine kolay taraftar bulunan bir ülkede, Amerika’yı bütün kötülüklerin anası gibi göstermek ve bunu yaptığı için de alkış almak çok ucuz politikacılık.
Ve Türkiye’nin bugün bulunduğu noktada “ucuz ve kolay politikalar” sadece ve sadece Türkiye’nin ulusal çıkarlarına zarar verir.
Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!
Sosyal Sigortalar Kurumu’na ait hastanelerin Sağlık Bakanlığı’na devrinin ardından ilk gün yaşanan sıkıntılar, dün de aynen devam etti.
Sağlık Bakanlığı yaşanan sıkıntının geçici olduğunu, işlerin çok yakında düzene gireceğini söylüyor.
Bütün bunları, hasta haliyle, bürokratik süreçlerden kaynaklanan uzun kuyruklarda çile çekenlere anlatabilmek o kadar kolay değil gibi geliyor bana..
Sıkıntıların “geçici” olduğunu ileri sürmek, ilk günlerin beceriksizliğini ortadan kaldırmıyor.
Hatta tam tersine bu açıklamayı beceriksizliğin itirafı olarak görüyorum.
Madem ki sıkıntılar sadece “geçiş sürecinden” kaynaklanıyor, bu iş başlamadan önce bunun bütün detayıyla planlanması, düşünülmesi ve gerekli önlemlerin önceden alınması gerekmez miydi?
Bakanlık bürokrasisinin bu geçiş işlemini sıkıntısız halledebilmek için “deneme – yanılma” yöntemini kullanması şart mıydı?
İlk günlerin kargaşası içinde doktora ulaşamayan, acil ilaçlarını alamayan insanların çektiklerinin hesabını kim verecek?