YÖK Kanunu’nun değiştirilmesi ile ilgili tasarı, dün Bakanlar Kurulu’nda yeniden görüşülmek üzere geri çekildi. Tasarının yasalaşmasının bu durumda önümüzdeki döneme kalması da olası.
Bunun doğru bir karar olduğunu düşünüyorum. Tasarının eksikliklerinin ve temel felsefesinin yeniden görüşülmesini, üzerinde daha ciddiyetle durulmasını sağlayacak olumlu bir adım..
Üniversitelerimizde bir reformun gerekliliği son derece açık.
12 Eylül’ün son miraslarından biri olan YÖK’ün, üniversitelerimiz üzerinde kurduğu baskıcı yapının kırılması gerektiği düşüncesine katılıyorum. Ancak, “üniversite reformu”nu sadece “YÖK’ün bileşimini değiştirme” düşüncesine indirgemenin de doğru olmadığını düşünüyorum.
Üniversitelerimizi bir tür “yüksek lise” olmaktan kurtaracak, çağdaş bilim yuvaları haline getirmeyi hedefleyen bir reforma ihtiyaç var.
Bakanlar Kurulu’nda yeniden görüşülmek üzere geri çekilen tasarı, birçok çevrede “türban yasağının kaldırılması yasası” olarak görülüyor olsa da bundan daha da çok “hükümete ait bir YÖK kurulması” hedefini taşıyor gibime geliyor.
Türban konusu abartıldı
Yeni YÖK’ün 17 üyesinden 8’inin Bakanlar Kurulu tarafından atanacak olması, Milli Eğitim Bakanı tarafından seçilecek bir üst komisyonun neredeyse bütün atamalarda söz sahibi olması, insana başka türlü bir şey düşünme izni vermiyor.
“Meslek eğitiminin” temeline dinamit koymaktan başka bir anlam taşımayacak hükümler de yasaya salt “hükümetin İmam Hatip sorunu” için konmuş gibi görünüyor.
Türban konusunun abartıldığını düşünüyorum, çünkü bunun yönetmeliklerle serbest bırakılabilmesi, geçmişte de gördüğümüz gibi Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde mümkün değil.
Üniversitelerde yapılacak reformun gerçek bir reform olabilmesi, tasarı üzerindeki bu siyaset gölgesinin kaldırılmasıyla başlayabilir ancak bu da yeterli değildir.
Bu sorunlar ne olacak?
Önemli olan şudur:
Bizim üniversitelerimiz, evrensel bilimin öğretildiği, üretildiği bağımsız akademik kurumlar olabilecekler mi?
Akademik unvanların kazanılmasında gözetilecek tek şey bilimsel yeterlilik mi olacak?
Üniversitelerimiz, toplumun sorunlarına çözüm düşünen ve üreten, toplumla iç içe yaşayan, toplumun önünde giden kurumlar olabilecekler mi?
Öğrencilerimiz, kendilerinden sadece ders notlarını ezberlemeleri istenen, düşünmeleri engellenen kişiliksiz gençler mi olacaklar?
Yoksa, öğrencilerimiz evrensel bilgi ve kültür mirasına vâkıf, kendi yaratıcı yeteneklerini özgürce geliştirebilmelerine olanak sağlanmış, kendi yaşamı ve içinde bulunduğu toplum için yeni fikirlere açık gençler olarak mı yetiştirilecekler.
Siyasetin gölgesi kalksa..
Tasarı üzerindeki “siyaset gölgesi” kaldırılabilirse bu temel sorunları konuşmak, tartışmak, ülkemiz için en doğru çözüme ulaşmak çok daha kolay olacaktır.
Üniversite reformunun temeli, şu kadar rektörün görevinin bitirilmesi, bu kadar yeni rektörün atanması konusuna indirgenmemelidir.
Üniversitelerimizdeki asıl sorun üniversitelerimizin “yüksek lise” olmaktan ileri gidemiyor olmalarıdır.