Varlık Vergisi.. Şimdi gerçekler!
Salkım Hanım’ın Taneleri filminin televizyonda gösteriminin ardından başlayan tartışma bu kez filmin senaristinin kimliğinden kaynaklanan sebeplerle başka bir yöne kaymış bulunuyor.
Şimdi de senaristin romanda Yahudi olan kahramanları, filmde Ermeni’ye dönüştürmesinin üzerinde duruluyor.
Bir edebiyat eserinin filme alınmasında her zaman karşımıza çıkandan daha değişik bir sorun bu. Edebiyat eserlerinin filme uyarlanmasında genellikle edebiyat eserinin değerinden bir şey yitirip yitirmediği, filmin o edebiyat eserinin ruhunu yeterince yansıtıp yansıtmadığı tartışılır. Bu kez tartıştığımız konu ise ‘Ermeni’ kimliğinin, bu filme geleneksel Ermeni iddialarını destekler mahiyette yansıtılıp yansıtılmadığı.
Kişisel görüşüm şu ki senarist madem böyle bir değişiklik öngördü o zaman özgün bir senaryo yazmalıydı. Böylece Salkım Hanım’ın Taneleri de bu filmin senaryosu yazılırken yararlanılan kaynaklardan biri olurdu ve kimliklerin neden değiştirildiği sorusu da gündeme gelmezdi.
Bugün yürütülen tartışma öyle bir hal aldı ki neredeyse Varlık Vergisi’nin sadece Yahudilere karşı bir vergi olarak tasarlandığı ortaya çıkıyor.. Bu yanlış. Varlık Vergisi’nin konuluş amacı esasen milli (Türk – Müslüman) bir sermaye yaratmaktı ve bundan tüm gayrimüslim vatandaşlarımız etkilendi.
Ayhan Aktar’ın “Varlık Vergisi ve Türkleştirme Politikaları” isimli kitabı bunu açıklıkla ortaya koyuyor. Bu tartışmada yer alanların bence bir şey söylemeden önce ilk okumaları gereken kitaplar arasında sayılabilecek bir çalışma..
Tedavi için deşmek gerek
Aktar’ın, zamanın İstanbul Defterdarı Faik Ökte ve İstanbul Vergi Daireleri gibi kaynaklara başvurarak yazdığı kitap Ermenilerin de Yahudiler kadar olmasa bile bu vergiden etkilendiklerini ortaya koyuyor.
Ermeniler ve Rumlar, Yahudiler kadar etkilenmediler, çünkü o dönemde ve öncesinde İstanbul ticaretine hâkim olan grup daha çok İstanbullu Yahudilerdi..
Varlık Vergisi mükelleflerinin toplamı 114 bin 368’di. Bunların yüzde 54’ü İstanbul’da yaşıyordu.
Toplam mükelleflerin yüzde 7’si Müslüman, yüzde 83’ü gayrimüslim, yüzde 10’u da ecnebiler, ortaklıklar gibi ‘diğer’ mükelleflerdi.
İstanbul’da o dönemde gerçekleşen gayrimenkul satışlarının değer olarak yüzde 48.5’i doğrudan Varlık Vergisi ile ilgili satışlardı.
Bu gayrimenkullerin yüzde 39’u Yahudilere, yüzde 29’u Ermenilere, yüzde 12’si Rumlara, yüzde 10’u azınlık şirketlerine, yüzde 5’i yabancılara, yüzde 7’si Bulgar, Rus vb. azınlıklara, yüzde 2’si gayrimüslim Müslüman ortaklıklarına, yüzde 11’i de Müslümanlara aitti.
Satılan gayrimenkulleri alanlar ise şöyleydi: Müslüman Türkler yüzde 67.7. KİT’ler, Milli Bankalar ve Sigorta Şirketleri, İstanbul Belediyesi ve Vakıflar Genel Müdürlüğü yüzde 30. Ermeniler yüzde 1, Rumlar yüzde 0.7. Yahudiler ve diğer gayrimüslimler yüzde 0.6.
Görüldüğü gibi yanlış bir şey tartışıyoruz. Irkçı kaygılarla konulduğu açıkça ortada olan Varlık Vergisi’nden etkilenen vatandaşlarımız arasında Yahudiler de vardı, Ermeniler de, Rumlar da.. Herkes o sırada sahip olduğu zenginliğin miktarı kadar bu vergiden etkilendi.
Bu verginin uygulayıcısı konumunda olan eski İstanbul Defterdarı Faik Ökte ‘Varlık Vergisi Faciası’ adıyla yayımladığı anılarında şöyle diyor: Bu tür yaraların ancak üstleri açılarak ve deşilerek tedavi edilebileceğine inanıyorum, geçmişteki hataların tekrarlanmaması için bu tür olayların üstlerini örtmeye kimsenin hakkı yoktur.