MİLLİYET

Yaş 48.. Ders çıkarmak gerek..

 Geçen gün 48 yaşıma girdim.. Bayağı da eğlenceliydi.. Pastalar, mumlar, alkışlar arasında..

Yarım yüzyılı doldurmasına az bir süre kalmış bir insan için bu kadar gürültü yapılmasını yadırgayabilirsiniz belki. Ama Milliyet de dahil beş gazetenin yayımlandığı bu binada böyle bir âdet var.
Tesadüfen yolu bu binaya düşen birisi neye uğradığını şaşırabilir..
Çünkü neredeyse her gün, bazen de günde birkaç kez bizim binanın değişik katlarından alkışlar ve doğum günü şarkıları duyulur..
Biz çalışanlar anlarız ki arkadaşlarımızdan birinin doğum günü pastası kesiliyor.
Zaten biraz da bu yüzden bu binada perhiz yapmak o kadar kolay değildir. Öğle yemeğinden aç kalktığınız için övünürken kendinizi koca bir dilim çikolatalı pastayı yerken bulabilirsiniz..
Ve en ilginci bunlar hep “sürpriz” kılığında olur..
Yine öyle oldu… On yıldır bu binada çalıştığım için başıma nelerin gelebileceğini tahmin etmem zor değildi. Sonunda sekreterim Serap, “Hanzade Hanım’ın odasında toplantı var” deyince pasta kesme zamanının geldiğini anlayıp dışarı çıktım..

En önemli ‘dersim’ şu..
Bizde pasta kesilirken bir de konuşma yapmak âdeti var. Ben hem konuşmayı sevmem hem de ne kadar istersem isteyeyim Hasan Cemal kadar uzun konuşmayı beceremem.
Tanrı uzun ve sağlıklı ömür versin Hasan Cemal’in son doğum gününde herkes pastasını yemiş, işinin başına dönmüştü ama o hâlâ 60 yıllık yaşamından çıkardığı dersleri anlatmaya devam ediyordu! Tabii insan o kadar uzun yaşayınca anlatacağı şeyler de çok oluyor..
Şöyle bir konuşma yaptım: “Arkadaşlar size 48 yıllık yaşamımdan çıkardığım en önemli dersi söylüyorum: Yaşamınızı aynı şeylere gülmediğiniz, aynı şeylere öfkelenmediğiniz insanlarla geçirmeyin!”
Gazeteciler tuhaf insanlardır. Söylenen bir sözün arkasında gizli manalar aramak, o sözü söylerkenki yüz ifadenizden, vücut dilinizden aklınıza gelmeyecek anlamlar üretmek konusunda yetenekleri gelişmiştir.
Nitekim öyle oldu.. Arkadaşlarımın yorumları sayesinde aslında ne demek istediğimi ben de öğrenmiş oldum! Bu yorumları burada aktarmayacağım izninizle..

Ve işte diğerleri..
Sonra şöyle düşündüm: Yaşamımdan çıkardığım tek ders gerçekten bu olabilir mi?
Düşününce böyle olmadığına karar verdim. Bu insanın yaşamından zevk alması için gerçekten gerekli bir şeydi ama tek ders de olamazdı.
İşte öteki yaşam derslerim:
– İnsanın mutlaka bir hayali olmalı. Bu hayalini gerçekleştirme ümidi görünür gelecekte olmasa bile sarılacağı bir hayali olmalı..
– Aşkın ömrünün üç yıl olduğunu söyleyen palavracılara kulak asılmamalı..
– İnsan, işinin özel yaşam alanını işgal etmesine asla izin vermemeli.
– Haftada en az bir kere çok yakın arkadaşlarıyla hiçbir amacı olmayan sohbetler edebilmeli, gülüp eğlenebilmeli..
– Ailenizin sizden yaşlı üyeleri ile daha çok vakit geçirmenin yolunu bulabilmelisiniz. Son pişmanlık bu durumda hiç fayda etmiyor çünkü..
– Ailenizle ne kadar vakit geçirirseniz geçirin bunun aslında gerekenden her zaman daha az olduğunu hiç unutmayın.
– Yaşamınızın gerçekte size ait olan tek şey olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Başkalarını mutlu edeceğim diye yaşamınızın geçip gitmesine izin vermeyin.