MİLLİYET

Keyif eşekte olur!..

 Duyduğum zaman kulaklarımı tırmalayan kelimeler olduğundan söz etmiştim geçenlerde.. “Bayan” bunların en önde gideni, daha önce de yazdım. Duyduğumda tebeşir tahtaya ters sürtülünce hissettiğime benzer bir duygu uyanıyor içimde.
Bu tür iğrendiğim kelimelerin sayısı son yıllarda giderek artıyor.
Bir tanesi “keyif” mesela..

Son yıllarda dilimize yerleşen bir şey bu: “Çok keyifli bir yemek yedim”.. “Çok keyif aldım gittiğim yerden”.. “Yolculuğumuz bayağı keyifliydi” gibi..
Bunu duyunca içimden şunu söylüyorum: Keyif eşekte olur!

İyi ki Hakkı Devrim yazdı
Bu halk deyişini nereden öğrendiğimi bilmiyorum. Büyük bir olasılıkla Kurthan Fişek’ten öğrenmiş olmalıyım. Belki de sendika uzmanı olarak çalıştığım yıllarda gezdiğim Anadolu kentlerinde.. Hatırlamıyorum.
Ama bu sözü bilenlerin sayısının çok az olduğunu da biliyorum. Birçok arkadaşım bu halk deyişini benim uydurduğumu söylüyordu. Ve doğrusunu isterseniz ben de giderek kendimden şüphelenmeye başlamıştım. Bir mitomana mı dönüşüyorum diye… Geçenlerde Hakkı Devrim’in Radikal’deki köşesinde yayımlanan bir okuyucu mektubu rahat bir nefes almamı sağladı.

Şimdiden uyarıyorum
Hakkı Bey’in yayımladığı okuyucu mektubunda şöyle bir bölüm var: “Ben yazılarınızı büyük bir keyifle (Eşekte olur der babam) okuyan bir okuyucunuzum.”
Demek ki dedim kendi kendime “yalnız değilim”.. İnsanın kendisini yalnız hissetmesinin ne kadar korkunç bir duygu olduğunu bilmiyorum anlatmama gerek var mı?
Bir de “kendine iyi bak” diye bir laf var sinir olduğum.. Son günlerde bunun yeni sürümü de tedavülde: Kendine iyi davran!
“Kendine iyi bak” beni bir delirtiyorsa, “kendine iyi davran” beş delirtiyor; buradan yazayım ki benimle konuşanlar dikkatli olsunlar.
Sağlığına dikkat et, yediğine içtiğine dikkat et demek dururken nereden çıkıyor “kendine iyi bak”?

Türkçe ‘domestik’ gelişiyor
İngilizceden çevrilip Türkçenin “içine oturtulan” deyişler bu kadar değil elbette. Bir de “biz size döneriz” var, telefonla birisini aradığınızda ve bulamadığınızda sekreterleri böyle söylüyor.. Ya da “Ben Recep Bey’e nasıl yapılacağını sormuştum ama bana geri dönmedi”…
Bunu söylememe bile gerek yok aslında ama dil yaşayan ve gelişen bir şey..
Günün gereklerine, gelişen bilim ve teknolojiye, değişen insan ilişkilerine uygun olarak o da gelişiyor, değişiyor.
Bir dilin yaşamaya devam edebilmesinin yolu da bu zaten…
Peki bizdeki değişimin ise sadece “domestik” ağzına yakışır şekilde tecelli etmesine ne demeli?