Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

 Geçen hafta sonundaki yazımı “mutlu olmak için çok şey gerekli değil” diye bitirmiştim. İyi bir peynir, iyi bir çikolata, iyi bir şarap ve bir sevgili bulabilmek yeterliydi..
Bazı okuyucular hafta içinde aldığım e-postalarda, “sevgili bulmanın o kadar da kolay olmadığını” söyleyerek bir Japon aşçının sözünden çıkarak ulaştığım sonucun doğru olmadığını savundular..

Birçok kişi aşkın bir sürü tesadüfün bir araya gelmesiyle oluştuğuna inanır. Bense yaşamda tesadüflere pek inanmam. Einstein’ın bir sözünün sadece “görelilik” teorisi için değil, yaşamımızın neredeyse her aşaması için geçerli olduğunu düşünürüm: “Tanrı evrenle barbut oynamaz!”

Âşık değilsen nedeni var
Evren, sanki bir zar atılmış da çıkan sonuca göre düzenlenmiş değildir anlamına gelen bir söz bu..
Âşık olduğumuz kişileri de tesadüfler sonucunda seçmeyiz.
Zaman içinde kişiliğimizi oluşturan her şey, kendimize seçeceğimiz sevgilinin kim olacağını da gösterir bize..
Bu yüzden âşık olamadığını söyleyen, âşık olabilecek birisini bulamadığını söyleyenler, genellikle kendisinin kim olduğu üzerine açık seçik fikirlere sahip olmayanlardır..
Del Thiessen başkanlığındaki bir grup araştırmacının 1997 yılındaki çalışması bu konuda ilginç veriler sunuyor.
Buna göre, eş seçiminde kişiler birbirlerine olan benzerliklerine aşırı derecede önem veriyorlar.
Kişilik benzerliklerinden olduğu kadar, fiziksel benzerliklerden de söz ediyorum.

Tesadüfe yer yok!
Thiessen ve arkadaşları çalışmalarını 59 çift üzerinde sürdürmüşler. Her bir kişiden ayrı ayrı, kendilerini saç ve göz rengi, çekicilik, ırk, huy ve cinsel ilgi gibi psikolojik ve fiziksel özellikler bakımından değerlendirmeleri istenmiş. Sonuçlar çiftlerin birbirlerini seçmelerinde pek de tesadüfe yer olmadığını göstermiş.
Daha sonra çiftlerin fotoğrafları teker teker çekilmiş ve 50 öğrenciden bu kişileri eşleştirmeleri istenmiş. Öğrenciler çiftleri doğru eşleştirmeyi, tesadüf olması beklenenden üç kat daha fazla doğrulukla başarmışlar.
Richard Kopelman ve Dorothy Lang’ın yaptığı bir başka araştırma da eş seçiminde isimlerin düşünülebildiğinden çok daha etkili olduğunu ortaya koyuyor.

Adını seveyim!
Araştırmacılar bunu bulabilmek için çiftlerin ilk adlarının ya da takma adlarının ilk harflerinin ne sıklıkta aynı olabileceğini araştırdılar.
Aliterasyon (ses yinelemesi) sıklığı şaşırtıcıydı. Eşlerin aliterasyonlu ilk ad taşıma olasılığı, istatistiki rastlantı hesaplarına göre tahmin edilebileceğinden yüzde 8.3 daha fazlaydı. Aynı oran takma isimler için yüzde 12 olarak ortaya çıkıyordu.

Şikâyet etmeden önce..
Bu araştırmadan, isimleri yan yana konulduğunda şiirsel bir tını yaratan çiftlerin birbirlerini kendilerine daha uygun bulabildikleri sonucu çıktı. Bu aynı zamanda insanların narsistik özelliklerinin yansıması olarak da değerlendirildi. İnsanların eş seçiminde yalnızca kendilerine benzeyeni değil, ismi de kendilerininki gibi söylenen insanlara eğilimli olduklarını gösteren narsistik bir duygunun varlığını saptadılar..
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz sanırım: Âşık olamamaktan, sevecek birini bulamamaktan şikâyet edenler karşı cinsten şikâyet etmeden önce aynaya dikkatle bakmalılar.. Suçlu orada, karşılarında duruyor olacak..