MİLLİYET

Yavuz hırsızlar bir kez daha ev sahiplerini bastırıyor

 Türk bankacılık sisteminde tarihin en büyük rezaleti ortaya çıkarıldığından beri aynı şeyleri yazıyorum: Bankalardan çalınan paralar, çalanlardan tahsil edilebilecek mi?
Eski batık banka patronlarına bakın.

Milyarlarca doları ceplerine atmamışlar gibi günlük yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar.
Hepsi işinin başında. Hepsi eskiden hangi evlerde yaşıyorlarsa aynı yerlerde yaşamaya devam ediyorlar. Uçakları, yatları yerli yerinde.. Tatillere çıkıyorlar, lokantalara gidiyorlar ve işin ilginç tarafı hâlâ birçok çevrede eski “saygın” durumlarını da koruyabiliyorlar..

Hesap tutmadı!
Pazar günü Başbakan da bu durumdan şikâyet etti.
Batık banka patronlarından hiçbir tahsilatın yapılamamasından yakındı. Malların başkalarının üzerine geçirilerek kaçırılmasından, kimsenin elindeki mala dokunamadıklarından yakındı.
Sorun esasen BDDK’nın tahsilat işine yaklaşımından kaynaklanıyor. Ve de Türk mahkemelerinin tutumundan..
BDDK bu işler ortaya çıktığında şunu düşündü: Bu adamların başka birçok işleri var. Bu işlerinin başında kalabilirlerse hem kazandıkları paradan borçları tahsil edilebilir, hem de ülke ekonomisi için katma değer ve istihdam yaratan kuruluşların kapanma tehlikesinin önüne geçilebilir.
Ama BDDK’nın hesabı, hortumcuya uymadı.

Küçük cezalarla..
Bu kişilerin çoğunun zaten öteki işleri de batak durumdaydı. Daha önce işletemedikleri, kâr etmeyi başaramadıkları işlerini, bir de bedava kredi olanakları kesildikten sonra nasıl yürütebileceklerdi ki?
Bunun doğal sonucu, mal kaçırılması olarak ortaya çıktı.
BDDK, kayyumlar yoluyla bu işletmeleri kendisi devralmalı, uygun bir alıcı bulana kadar da kendisi işletmeliydi. Bu yapılmadı.
Tahsilat için açılan davalar ise bitmek bilmiyor. Çok yakın bir gelecekte birçok davanın zamanaşımından düşeceğini, ceza davalarının ise küçük cezalarla geçiştirileceğini de göreceğiz.

Top, taca atılıyor
Konunun en ilgi çekici yönü ise “bilirkişi” konumundaki üniversite hocalarının, hortumculardan yana tavır almaları..
Mahkemelerin buna müsaade etmemeleri gerekiyordu.
Ortada her banka ile ilgili olarak hazırlanmış ayrıntılı murakıp raporları var. Bankadan kaç lira çalındığı, hangi yöntemlerle çalındığı en küçük ayrıntısına kadar bu raporlarda yazılı..
Bankaları denetlemek için devlet tarafından oluşturulmuş tecrübeli bir kurumun hazırladığı murakıp raporlarını yok sayıp, bir de “bilirkişiye soralım” demek, amiyane tabirle “topu taca atmak”tan başka bir şey değil.

Durum ortada…
Son çıkarılan yasa, İmar Bankası’nda olduğu gibi çift kayıt yöntemiyle soygun yapılması durumunda sanıkların mallarına el konulmasını öngörüyor.
Bununla ilgili yasal süreler de sınırlandırılmış. İtirazların 24 saat içinde karara bağlanmasını gerektiren durumlar ihmal edilmemiş.
İmar Bankası mudilerinin Pamukbank şubelerine yaptıkları başvurular, resmi kayıt ile gerçek durum arasında neredeyse bire dokuz fark olduğunu ortaya koyuyor.
BDDK, bu durumu savcılıklara da bir yazı ile bildirdi.

Hükümet ‘kıpırdamalı’
Peki bu durumda kanunun uygulanmasının önündeki engel nedir?
Neden hâlâ Uzanlar’ın elindeki para edebilecek varlıklara el konulmuyor da, İmar Bankası’nda dolandırılan vatandaşlara “Paramız hepinize yetmeyecek, size Hazine kağıdı verelim” deniliyor?
Hükümet artık bu konuyla ilgili şikâyet etmekten vazgeçmeli. Yasalar yetersizse, eksiklikleri tamamlanmalı.. Mahkemeler ağır işliyorsa, bu işleyişi hızlandıracak önlemler alınmalı.
Türkiye, büyük hırsızların yaptıklarının yanlarına kâr kaldığı bir ülke olmaktan artık kurtulmalı.