Yaz benim için iyi geçti çünkü…
Etrafta gördüğüm bazı şeyler olmasa yazın tam ortasında olduğumuzu iddia edebilirdim.
Sabahın çok erken saati olmasına rağmen Boğaz ışıl ışıldı. Yakıcı bir güneş ve birkaç gün önce yağan yağmurlardan adeta çılgına dönmüş tabiat, bana yazın bitmediğini söylüyordu sanki..
Oysa dediğim gibi etrafımda gördüğüm her şey sonbaharın geldiğini söylüyordu bana..
Boğaz’ın, Büyükdere’de geniş bir koy oluşturduğu sakin sularda beş tane büyük balıkçı gemisi ağlarını seriyordu. Belli ki iyi bir “voli” yakalamışlardı.
Sahilden oltayla balık tutmaya çalışanlar istavrite yüz vermiyorlardı.
Daha bir ay önce küçük kovalarına zevkle attıkları istavritleri bıçakla ortasından enlemesine kesip, lüfer yemi yapanları görünce başkası ne düşünür bilmiyorum ama ben bir tek şey anlıyorum: Yaz bitti!..
Bu yaz benim için iyi bir yazdı diyebilirim.
Çok gezdiğimden, denize çok girdiğimden, iyi bir tatil yaptığımdan değil..
Yaşlandığımda bana 2004 yazını hatırlatacak o kadar çok şarkı dinledim ve sevdim ki, bunu onun için söylüyorum..
Biraz tuhaf olduğunu da kabul ediyorum.
Ama benim için bir mevsimin iyi geçmesi demek onu ileriki yıllarda da hatırlayabiliyor olmam demek..
Gerçi bazen 24 saat önce yolda gördüğüm bir eski dostun adını bile hatırlamakta zorlanıyorum ama önemi yok..
İşte o şarkılar
Yaza Nazan Öncel’in “Hay Hay”ı ile başladım.
Bu şarkı bir ara öyle dilime dolandı ki, sekreterim Serap birisinin benden randevu istediğini söylediğinde müzikal bir yanıt veriyorum hemen: “Hay hay, buyursun gelsin, temelli kalsın!”
Mustafa Sandal’ın “Dağlar”ını da sevdim.
Bunda sanırım yazlık kulüplerde bu şarkı çalındığında nazlı nazlı dans eden genç kızların da rolü olmalı..
Oysa ben içinde “dağlar” sözü geçen bir şarkının biraz “protest” olmasını beklerim..
Bu, Che Guevara’ya bir selam yollamak gibidir benim için..
O yüzden Sandal’ın “light dağlar”ını sevmem için çok fazla bir nedenim de yok aslında..
Bir de Rafet El Roman ve şarkısı “Yalancı Şahidim” var…
Neden hoşuma gittiğini izah etmekte zorlandığım bir şarkı..
Her şeyden önce sözleri bir tuhaf..
Şarkı başlayınca Rafet El Roman’ın bakışları başka şeyler söylese bile yüreğinin söz konusu kıza pek iyi bakmadığı hemen anlaşılıyor:
“Yalan yalan gözlerimdeki inan / beni senden ayırır bu yürek / ben aşkı gizlediğim gibi serden / bir an dalıp kendini unutup / gün gibi anılarla avunup / biraz daha kopuyorum senden..”
Sözü komik, bestesi hisli
Ancak şarkının daha ortasına gelmeden adamın fikri değişiveriyor:
“Durup düşünmek yetmiyor artık / seni istiyor her gece bu beden / kaçıp gitsek çok uzaklara / sen ve ben”
Ve iki satır geçince daha şarkının başında “koptuğunu” söylediği kıza bakın neler söylüyor: “Ben aşkı senle yaşayamazsam / varsın olmasın.”
Şarkı devam ettikçe bu tereddütlü ruh durumu daha da güçleniyor.
Normal olarak insanların böyle sözü olan bir şarkıyı dinleyince gülmelerini bekliyorum.
Oysa kimse gülmüyor. Tam tersi oluyor, herkes duygulanıyor..
Bunun neden olduğunu düşündüm ve bulabildiğim tek yanıt şu: Rafet El Roman’ın o kadar tuhaf bir aksanı var ki, insanlar şarkının ne dediğini büyük olasılıkla anlayamıyorlar!
Belki de Serdar Ortaç’ın sorunu bu.
O da en az bu kadar saçma sözleri olan şarkılar söylüyor ama herkes onun ne dediğini anlayabildiği için El Roman Bey kadar etkili olamıyor!..