MİLLİYET

Erdoğan, Gül, Babacan: Delta Fosssss!

 Seçimlerden sonra AKP’nin tek başına hükümet kurabilecek bir çoğunluğa ulaşması, birçok çevrede iyimser bir havanın doğmasına yol açmıştı. Böylece söylediğini yapabilecek bir hükümetin kurulabileceği varsayılıyordu.

Uzun ve çekişmeli koalisyonlar döneminin ardından Türkiye’ye bir istikrar geleceği, yatırımcıların bu istikrara güvenerek yatırımlarını daha rahat gerçekleştirebilecekleri düşünülüyordu.

Piyasaları rahatlattı ama…
Aradan üç ay geçtikten sonra bir de şimdiki tabloya bakın:
Hazine’den Sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan önceki gün sabah saatlerinde CNN Türk’e çıktı ve “piyasaları rahatlatan” bir açıklama yaptı. ABD ile üzerinde anlaşmaya varılan yardım paketinin geçerliliğini koruduğunu bildirdi. Bu açıklama üzerine piyasalar rahatladı, Hazine yaptığı ihalede daha düşük faizle borçlanabildi, döviz fiyatlarındaki yükselme geriye döndü.
Aynı akşam Bakanlar Kurulu toplantısı bittiğinde ise tam tersine bir tablonun olduğu ortaya çıktı: ABD ile üzerinde anlaşmaya varılan yardım paketi “masada değil”di. Daha da kötüsü bu bilgi, Babacan’ın açıklamasını yaptığı saatlerde Dışişleri Bakanı tarafından da, Başbakan tarafından da biliniyordu.

Ona inanan kaybetti
Bir Hazine Bakanı’nın bile bile piyasaları yanıltmayacağına inananlar kaybettiler. Kimisi borsada, kimisi bonoda, kimisi de döviz piyasasında zarar etti.
Bütün değişkenleriyle birlikte, esasen “güven” zemini üzerinde hareket eden piyasaların bu Hazine Bakanı’na bir daha güvenmesi söz konusu olabilir mi? Türk hükümeti, ABD yönetimi ile uzun süren bir pazarlık süreci yaşadı. Siyasi, ekonomik ve askeri alanda ciddi pazarlıklar yapıldı ve bu ciddi pazarlıkların sonucunda ortaya her iki tarafın altına imza atabileceği bir “mutabakat” ortaya çıktı.
Bu süre içinde hükümet, TBMM’den bir de tezkere geçirdi: Bazı limanlar ve askeri üslerin ABD tarafından kullanılmasına ve bu yerlerde gerekli görülecek genişletme ve iyileştirme çalışmalarının yapılabilmesine olanak veren bir tezkere..

Boşuna yapıldı…
ABD, bu tezkereye ve ikinci tezkerenin uygulanmasına ilişkin olarak varılan mutabakata dayanarak ve hükümetin verdiği sözlere güvenerek bir zırhlı tümenin tüm araçlarını gemilere yükledi ve yola çıkardı. Bazı gemiler İskenderun Limanı’na yanaştı ve askeri malzemelerden oluşan yüklerini de boşaltmaya başladı. Bazı askeri malzemeler, Türkiye sınırları içinde oluşturulan yeni depolara nakledildi. Bu iş için yüz milyonlarca dolar harcandı. O kadar ki İskenderun’da balığa çıkamayan balıkçılara bile günlük kazançları açıktan ödendi..

Artık kim güvenir?
Sonra hükümet, TBMM’ye sevk ettiği tezkerenin arkasında durmadı. Hatta o tarihte Başbakan olan şimdiki Dışişleri Bakanı’nın tezkerenin reddine bile bile seyirci kaldığı bile ileri sürüldü. MGK, bir önceki toplantısında aldığı tavsiye kararını, siyasi uyarılara rağmen tekrarlamadı ve tezkere de TBMM tarafından kabul edilmedi.
Şimdi bırakın bütün hazırlıkları ortada kalan ABD’yi, herhangi bir yabancı ülkenin temsilcisi ya da yöneticisi, işleri bu noktaya getiren bir hükümete güvenebilir mi?

Başından söylenseydi
En başından bu işin olmayacağını, ABD’nin kendisine başka seçenek araması gerektiğini söylemiş olsaydınız, daha saygı gören bir davranış sergilemiş olmaz mıydınız?
Üzerinize düşeni yapamayacaksanız, neden günlerce pazarlık ettiniz?
ABD’nin, Irak’taki askeri operasyonunun en önemli aşamalarını “Delta Force” adı verilen birlikler yürütecekmiş.
Bu tabloya bakınca, Türkiye’nin bu krizdeki en önemli operasyonlarını yürütemeyenlere de acaba “Delta Fosss” mu desek?