Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ele verir talkını…

Bugünkü Posta’nın manşetinde çok çarpıcı bir haber var. Meğerse, emeklilik yaşının yükseltilmesi için birbirleriyle yanşan iki siyasi partimizin liderlerinin kendileri de birer “erken yaşta emekli”ymişler.

Türk sosyal güvenlik sisteminin acil bir tedaviye ihtiyaç duyduğu, ciddi bir reform geçirmesi gerektiği konusunda herkes hemfikir.

Bugün ödenen emekli maaşlarının, emeklilere doğru-dürüst bir hayat yaşama imkanı vermemesi bir yana, yakın bir gelecekte bu yetersiz maaşların bile ödenememesi gibi bir tehlikeyle karşı karşıyayız.

Emeklilik yaşının yükseltilmesi, sosyal güvenlik sistemimizin düzeltilmesi yolunda atılacak adımlardan sadece biri.

Ama, gazetelere yansıyan demeçlerine bakılırsa, özellikle Çiller, neredeyse “hayatını emeklilik yaşının yükseltilmesine adamış” bulunuyor.

Toplanan SSK primlerinin düşük faizli devlet tahvillerine yatırılması, kamu ve özel sektör kuruluşlarının prim borçlarının bir türlü düzenli olarak tahsil edilememesi, prime esas olan tavan maaş uygulamasının günün gerçekleri karşısında iflas etmiş olması gibi daha bir çok sebep görmezden geliniyor.

Liderlerimiz akıllarını şimdilik emeklilik yaşının yükseltilmesine takmış görünüyorlar.

Siyasetçi, söylediği sözün ağırlığı altında ezilen insandır.

Bir sözü söylemeden önce defalarca düşünmeli, ondan sonra aynı lafı söylemekte ısrarlı oluyorsa da bu sözünün gereklerini yerine getirmelidir.

Siyasi sorumluluklar hatırlanmalı
Başbakan Mesut Yılmaz ve ortağı Tansu Çiller de söyledikleri sözün sorumluluğunu taşımak zorundadırlar. Madem ki emeklilik yaşının yükseltilmesi Türkiye için hayati önem taşıyor, o halde önce kendi davranışlarıyla bunu herkese göstermelidirler.

Vakit geçirmeden erken emeklilik nedeniyle aldıkları ikramiyelerini ve maaşlarını yasal faizleri ile birlikte geri ödemeli ve emeklilik haklarından 65 yaşına gelene kadar vazgeçmelidirler.

Başbakanımızın ve on ay sonra başbakan olacak bir parti liderinin, söyledikleri ile davranışlarının birbiriyle uyumlu olmasını bekliyoruz.

“Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma” anlayışı, bu örnek olayla birlikte tarihin çöplüğüne atılmalıdır.
Çiller ve Yılmaz’dan siyasi sorumluluklarını yerine getirmelerini talep ediyoruz.

Törüner vakası
Yaman Törüner’in eşi Alev Hanım’ın ticaret komisyonculuğu yapmak üzere bir şirket kurması ile gündeme gelen “nüfuz ticareti” konusu da kamuoyunun Çiller ve Yılmaz’dan yeni beklentiler içine girmesine yol açtı.

Seçim öncesi tartışmalarda “dürüstlük ve temiz Türkiye özlemlerini” dile getirerek oy isteyen iki liderin söylediklerinde ne kadar samimi olduklarını, şimdi Törüner olayıyla göreceğiz.

Yaman Törüner’in olayın ortaya çıkmasından sonra yaptığı açıklamalar tatmin edici olmaktan uzak, hatta bir mizah öyküsüne temel oluşturacak nitelikte.

Eşi Alev Hanım’ın doğru konuşmadığı da olayın ertesinde gazetelerde çıkan haberlerle kanıtlandı.

Bakan beyimiz ve muhterem eşi tüm Türkiye’yi uyutacağını düşünebilir. Ama hepimiz uyusak bile oylarımızla devletin başına tırmanan Çiller ve Yılmaz uyumamalı.

Törüner’in pılısını pırtısını toplayıp, bakanlıktan ve hatta siyasetten uzaklaştırılması gerekiyor.

Görev şimdi öncelikle Tansu Çiller’e düşüyor.

Partisinin bir milletvekilinin kalkıştığı bu olayda suçüstü yakalanmasına sessiz kalması, onun da bu suça ortak olabileceği izlenimini uyandırıyor.

Yaman Bey, kendisini korumak için etrafına “Özer Bey’le aram iyi” havasını yayabilir.

Bunun doğru olmadığını göstermek sorumluluğu da bizzat Tansu Çiller’e düşüyor.

Öte yandan Başbakan Mesut Yılmaz da hükümetinde yer alan bir bakanın eylem ve işlemlerinden aynı şekilde sorumlu olduğunu unutmamalı.

Çiller, Törüner’e söz geçiremiyorsa, Başbakan bakanına “çek git” diyebilmeli.

Muhalefete de görev düşüyor
Siyasetin temizlenmesi, siyaseti kişisel servetlerini büyütmek için bir araç olarak görenlerin toplum dışına itilmeleri Türkiye’nin önündeki en acil sorunlardan birisi.

Başbakan Yılmaz ve Çiller bu sorumluluğa ortak olmak istemiyorlarsa bu konuya bir an önce el atmalı.

Onlar küçük iktidar hesaplarıyla bu yolsuzluğun üzerine gitmeye cesaret edemiyorlarsa görev muhalefete düşüyor.

Bir gensoru verilip Yaman Törüner bakanlıktan indirilmeli ve yaptıklarının hesabı Yüce Divan’da kendisinden sorulmalı.

Necmettin Erbakan da, Bülent Ecevit de, Deniz Baykal da bu konudaki sorumluluğu sırf Yılmaz ve Çiller’in umursamazlığına bırakıp, paçayı kurtaramazlar.

Millet onlardan aldıkları oya sahip çıkmalarını bekliyor.

Yaman Bey ve eşinin yaptıkları öyle bir cezalandırılmalı ki, bundan sonra bu tür komisyonculuk hayalleriyle siyasete girmeyi düşleyenler bu sevdalarından şimdiden vazgeçsinler.

Türkiye bunu liderlerinden ve Meclis’teki temsilcilerinden bekliyor ve istiyor!