Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Meslektaşımız Hillary

Hillary Rodham Clinton köşe yazarlığına başladı.

Clinton Bey’in sevgili eşi, hem bulunduğu yer nedeniyle öğrendiklerini hem de gördüğü eğitimin ona verdiği yetenekleri kullanmaya karar verdi.

Meslektaşımız oldu. Artık, her hafta yazacağı bir tek yazıyla okuyucuların karşınızda olacak.

Hillary’nin ilk yazısı (meslektaş olduğumuza ve aramızda ciddi bir yaş farkı bulunmadığına göre ona artık küçük ismiyle seslenebilirim) geçen hafta yayınlandı. Yeni Yüzyıl da Pazar günkü nüshasında bu yazıya yer verdi.

Bazıköşe yazarlarının (yazamayanların mı desem acaba?) Hillary’nin yazısını okumuş olmalarını diliyorum.

Bu köşede, zaman zaman gazetelerde ele geçirdikleri köşelerini, kendi özel mesaj kutuları gibi kullananları eleştirdim.

Sonradan bana verdikleri cevaplar, eleştirilerimin haklı olduğunu da ortaya koydu.

Sevgililerine yazdıkları mesajları bile köşelerine koyanlardan zaten zeka pırıltıları taşıyan yanıtlar beklemiyordum.

Ama hiç olmazsa, dürüstçe yapılmış eleştirilerden etkilenip, ne yaptıklarına biraz daha dikkat etmelerini bekliyordum.

Ama olmadı. Umutlarım boşa oldu.

Hillary’nin yazısını okuyunca, mesleğe yeni adımını atmış bir meşhur hanımın yazdıklarından, bu sözünü ettiğim “mesajcı köşe yazarları”nın da öğrenecekleri şeyler olduğunu gördüm.

Bu arkadaşların çoğunun, değil gazete – kitap okumak, kendi yazdıklarını dahi okumaya vakitleri olmadığını bildiğimden onlara bir yararım dokunsun istedim.

Bu yazıdan bir alıntı yapmaya karar verdim. Umarım, meslek geçmişi bir tek yazıyla sınırlı olan Hillary’nin yazdıklarını anlarlar.

Başbakan hanımı, köşe yazılarının nasıl olması gerektiğini şöyle anlatıyor.

“Yazılarımın yaşamın insani boyutuyla ilgili olarak herkesi daha çok düşünmeye yöneltmesini umuyorum. Kısaca, toplumumuzdaki boşluklar arasında bir köprü kurmasını.. Böylece klişeler ve karikatürler arkasına uzanır ve ülkemiz adına yapılan her katkı için birbirimize saygı gösteririz.

“Dileğim bu köşenin yüzyüze gelinen sorunların çözümüne yardımcı olması. En önemlisi, bu köşe bana sizin ortak olmak istediğiniz herşey hakkında konuşma şansı verecek.”

Haber verilmez, alınır

Ümit Boyner’in hamileliği ile ilgili haberimiz çok ilgi gördü.

Ertesi gün Türkiye’nin züccaciyeci gazeteleri, Posta’nın haberini, kendi haberleriymiş gibi verdiler. Alışkın olduğumuz için bunu yadırgamadık.

Asıl yadırgadığımız, bir genel yayın yönetmeninin, Boynerler’i ve yakınlarını arayarak “haberi bize niye vermediniz” diye sitem etmesiydi.

O arkadaşa hatırlatmalıyım ki, “haber verilmez, alınır!”

Yoksa, gazetenizdeki haberler size birileri tarafından mı veriliyor?

Posta’nın bu haberini aktaran bu gazete, kıskançlık duygularının esiri olduğu için olacak haberin başlığını da şöyle vermiş: Boyner’in hamileliği sır değil!

Rahmetli Çetin Emeç sağ olsaydı şöyle sorardı: Sır değildi de, bugüne kadar neden yayınlamadın? Yoksa bu “sır olmayan şeyin” bir haber olduğunun farkına mı varmadın?