Sol fikirlerle ilk tanıştığımız ortaokul yıllarında elimizden düşmeyen bir kitap vardı: Felsefenin Temel İlkeleri.. . İlk ders şuydu: Evrende değişmeyen tek şey değişme gerçeğidir…
Bunu hem kendi hayatımda ve kişiliğimde, hem de toplumsal ilişkilerde yaşayarak da öğrendim. Her şey değişiyor. Bir insan yeni zevkler edinebiliyor, yeni fikirlerin etkisi altına girebiliyor, bitmeyecekmiş gibi yaşadığımız aşklar bitebiliyor, siyasi görüşler değişebiliyor… Ama değişmeyen yine de tek bir gerçek var: İnsan tuttuğu takımı değiştiremiyor. Fenerbahçeli doğan, Fenerbahçeli ölüyor, Galatasaraylı doğan Galatasaraylı…
Bunları neden yazıyorum: Son aylarda Fenerbahçe’nin durumuna bakan rakip takım taraftarı arkadaşlarım soruyorlar, ‘Hâlâ Fenerbahçeli misin?’ diye… Ne de olsa futbol bu… Böyle takılmalar da olmasa bu işin tadı çıkmaz diye onlara kızmıyorum..
Fenerbahçe Türkiye’nin en çok sevilen kulübü kolay olmadı. Son üç dört yıllık geçici başarısızlıklar bu gerçeği değiştiremez. Eğer değiştirebilseydi, 15 yıl şampiyonluk yüzü görmeyen Galatasaray bugün tribünde taraftar bulamazdı. Bakmayın siz çocukların Galatasaraylı olmaya başladıkları iddiasına… Bu bir safsata… Türkiye’de çocukların damarından ne renk kanın akacağı hâlâ aile içinde belirleniyor.
Babaların, amcaların, dayıların, halaların, teyzelerin rolü, 11 gencin sahada gösterdiği performanstan çok daha fazla belirleyici. Geçmişte böyleydi, gelecekte de böyle olacak… Dedelerim Fenerbahçeliydi; babam, amcalarım, dayım Fenerbahçeliydi; ben ve kardeşlerim Fenerbahçeliyiz, yeğenim ve kızım Fenerbahçeli… Onların çocukları da Fenerbahçeli olacak…
Fenerbahçeliliğin tarihi Milli Mücadele’nin en umutsuz günlerine dayanıyor ve bu gerçeği hiçbir maçın sonucu değiştiremez. Ali Naci Karacan, Fenerbahçe sevgisinin Türkiye’yi nasıl sardığını bakın nasıl anlatıyor: “Karşımıza çıkan işgal kuvvetleri ekiplerini yenince bu kez onları muhtelitler (karmalar) halinde karşımıza çıkmaya sevk ettik ve bu sefer de muhtelitleri yenmeye giriştik. Mütarekenin o elim günlerinde, ıstıraptan bunalmış halka, bu galebelerin ne büyük teselli teşkil ettiğini, ancak o maçlarda bulunanlar hatırlayabilirler. Her pazar Kadıköy tarafından gelen 11 çocuk, arkalarında sarı-lacivert formaları, alkışlar arasında Taksim Stadyumu’na çıkıyorlar ve karşılarına kim çıkartılmışsa, kendilerinden iki misli uzun ve bazen üç misli kalın İngiliz canilerini, İngiliz kikiriklerini dört beş golle haklayıp tekrar halkın alkışları arasında geldikleri yere, kulüplerine dönüyorlardı. Bu galebelerdir ki bu memlekette halka futbol merakını aşıladı, futbol sevgisini verdi… Fener muhabbeti halka aşılanmış ve insanlar artık topu milli bir tokat haline sokarak ikide bir İngiliz kalesini şamarlayan Fener’i istiyorlardı.”
Fenerbahçe Türkiye’nin en sevilen kulübü olmasını bu tarihine borçlu ve bu şanlı tarihi bugün yaşanan bunalımları atlatmasında da en büyük yardımcısı olacak.
Önümüzdeki ay Fenerbahçe yeni bir yönetim seçecek. Bunun Fenerbahçe tarihinde bir dönüm noktasını da oluşturmasını bekliyorum. Fenerbahçe yüz yıllık tarihinden aldığı güçle 2000’li yıllara yepyeni bir anlayış ve kurumsallaşmayla girmeyi başaracak. Türkiye futbol tarihinin en önemli dönüşümlerini gerçekleştiren kulübün bunu da başaracağını biraz sabredersek hep birlikte göreceğiz.
Birçok Fenerbahçeli tanıyorum. Devletin başlattığı ‘İstanbul’a 100 gönüllü, 100 tesis’ projesinde Fenerbahçeliler önde gidiyor. Hiçbir karşılık beklemeyen birçok Fenerbahçeli, İstanbul’da her gencin yararlanabileceği bu projeye maddi destek sağlıyor. Türk sporuna Fenerbahçelilerin bu katkısının ileride ne sonuçlar vereceğini de göreceğiz.
Şimdi merakla beklenen şey Fenerbahçe’ye kimin başkan olacağı.. Fenerbahçe’de bu işin altından kalkabilecek çok sayıda saygın isim var. Ama doğrusunu isterseniz benim gönlüm bu aşamada Şenes Erzik’ten yana. Herkesin futboldan anladığı, ama çok az insanın futbol yöneticisi olabildiği bir ülkede, futbolun en üst organları olan FIFA ve UEFA’da en üst görevlen başarıyla yürütüyor. Dünya futbol çevrelerinde saygın bir ismi var ve bilgisi, görgüsüyle bu saygınlığı Fenerbahçe yönetimine de taşıyabilir. Kulübün tek ihtiyacı olan kurumsallaşmayı sağlayabilir, Fenerbahçe’yi günlük başarılarla yetinen bir spor kulübü olmaktan kurtarabilir.
Fenerbahçe konusuna tekrar döneceğiz.