Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türkiye özel bir şirket olsaydı

Dün vaktimin bir bölümünü telefonda geçirdim. Hatırlayacaksınız dünkü Radikal’in manşeti ‘Kıyakçı kırklar’ diyor ve TBMM Bütçe Plan Komisyonu üyelerinin fotoğraflarını ve telefon numaralarını içeriyordu.

Bu komisyon bildiğiniz gibi kamuoyunun ‘kıyak emeklilik’ adını taktığı ve Anayasa’ya aykırılığı Anayasa Mahkemesi’nin 8 ayrı kararıyla kesinleşmiş yasa tasarısının kabul edilip, Genel Kurul’a gönderildiği yer.

Bazı milletvekillerimiz beni arayarak söz konusu toplantıda olmadıklarını, dolayısıyla bu yasa tasarısı ile ilgili olarak suçlanamayacaklarını söylediler.

İçlerinden sadece DSP Sakarya Milletvekili Ramis Savaş’ın itirazını haklı buluyorum. Savaş’ın raporlu olduğu için komisyon toplantılarına katılamadığını atlamışız, özür dilerim. Zaten Savaş da dün bir basın açıklaması yaparak Genel Kurul oylamasında tasarı aleyhine oy kullanacağını bildirmiş bulunuyor.

Öteki ‘devamsız’ milletvekillerine hak veremiyorum. TBMM’nin en önemli komisyonunda görev yapan milletvekillerinden her oturuma katılmalarını beklemek ve bunu talep etmek hakkına sahibiz. Eğer oturuma katılmış olsalardı ve tasarı aleyhine çalışmış olsalardı bu rezillikle Türkiye karşılaşmayacaktı. Böyle oturumlara katılmamanın yapılan işe ‘zımnen’ de olsa razı olmak anlamına geldiğini düşünüyorum. Aynı şekilde tasarı yasalaşırsa, o gün TBMM oturumuna katılmamış olmak da bir mazeret olmayacak. Milletvekillerimizden bu konuda da özenli olmalarını rica ediyorum.

Milletvekillerimizin kendilerini özel sektörde üst düzey görev alanlarla kıyaslamalarında da büyük bir mantıksızlık buluyorum. Hatta ‘milletvekilliğinden emekli olmak’ fikrinin de karşısındayım.

Her şeyden önce ‘milletvekilliği’ bir ‘iş’ midir? Belli bir süre çalışılıp, sonra emeklilik hakkı kazanılan bir ‘iş’ midir, yoksa ‘seçimle gelinmiş bir görev’ mi? Halk adına yasama yetkisi verdiğimiz milletvekillerimiz, halk kendilerinden bu yetkiyi aldıktan sonra, sanki o yetkiye hâlâ sahiplermiş gibi yaşamaya devam edebilirler mi?

Özel sektörle kıyaslama konusuna gelince: Burada işin kuralları ve bu iş için istenen bilgi, yetenek, görgü vs. bellidir. Patronların o iş için biçtiği ücreti beğenmeyen istifa eder ve gider. Bunu yapamıyorsa sesini çıkarmaz, oturur işini yapmaya gayret eder. Daha çok çalışıp patronunun gözüne girmeye, daha çok zam almaya çalışır. Bu arada kovulma ve işsiz kalma ihtimali de her zaman vardır.

Milletvekillerimiz de ücretlerini beğenmiyorlarsa ve burada patron konumunda olan millet daha fazlasını vermek istemediğine göre istifa yolu her zaman açık. İçlerinden kaç tanesinin TBMM’deki maaş ve özlük haklarını özel sektörde elde edebileceklerini doğrusunu isterseniz ben de merak ediyorum. Şöyle bir düşünün bakalım: Bizim partilerimiz örneğin Sabancı’nın bir şirketi olsaydı, kaç liderimiz ‘genel müdürlük’ koltuğunda oturmaya devam edebilirdi? Şirketleri batıran genel müdürlere özel sektörde ne yapılıyor, bilenler bilmeyenlere anlatsın lütfen.

Bir an için Türkiye’nin bir şirket, TBMM’nin de bu şirketin yönetim kurulu olduğunu varsayalım. Şirketi batma noktasına getiren, çalışanların ücretlerinin her yıl daha da azalmasına yol açan, hatta geçen yıl verdiği ücretin bir bölümünü bu yıl geri isteyen, şirketin itibarını düşüren, şirketi iyi yönetemeyen yönetim kuruluna ne yapılırdı?

Cevapları duyar gibiyim…