Erken seçim kararının hemen ertesinde 27 Ekim 1995 tarihinde Posta Gazetesi’nde şunları yazdım:
“Rüzgâra karşı geliyor olsam da söylemeden edemeyeceğim. Erken seçimin, Türk siyasetinde kendisinden beklenen rahatlamayı gerçekleştirebileceğine inanmıyorum'”.
25 Aralık 1995 günü yapılan seçimin ilk sonuçları alınınca yine Posta’da şu değerlendirmeyi yaptım:
“Seçimlerin tek galibi sayılabilecek Refah Partisi şimdi ektiğini biçecek. Türkiye’yi inananlar ve inanmayanlar diye ikiye bölmenin, kendisini düzen dışı olarak tanımlamanın faturasını ödeyecek.”
“Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz şimdi gerçek bir liderlik ve devlet adamlığı sınavı ile karşı karşıyalar. Bu sınavı geçecek çapta olup olmadıklarını önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bakalım, Türkiye’nin geleceği için kendi kişisel iktidar hırslarından ne kadar fedakârlık edebilecekler? Bakalım, akılları ihtiraslarının önüne geçebilecek mi?”
Seçim gecesi Kanal D’de yaptığım yorumda ve ertesi günkü Posta’daki köşe yazımda da şunları söyledim:
“TBMM’nin Kurtuluş Savaşı’nın kendine özgü koşulları içinde yöneldiği parlamenter sistem artık ömrünü doldurmak üzere gibi görünüyor. Hükümetlerin yasama organlarının içinden çıktığı sistemlerde bu tür tıkanmalar normal karşılanmalı. Bu tıkanmaların, demokrasisi gelişmekte olan ülkelerde yaratabileceği sakıncaları da dünyada en iyi yine biz Türkler biliyoruz. Bugün Amerika’da en yetkin örneğini izlediğimiz başkanlık sisteminin bu tür tablolarla karşılaşılması durumunda bile bir rejim bunalımına yol açmadan ülkeyi yönetilebilir kılması, anayasal düzenimizi bir kez daha gözden geçirmemizi gerekli kılıyor. Turgut Özal’ın sağlığında üzerinde şöyle bir konuşulup geçilen başkanlık sistemine doğru kaçınılmaz bir gidiş görüyorum. Hükümet krizi biter bitmez yeni bir anayasal düzen için hep birlikte bu konuyu düşünmeliyiz.”
Söylediklerimin çok büyük bölümünde haklı çıkmış olmak ne yazık ki beni mutlu etmiyor.
Bugün Radikal’in manşetinde yer alan haber seçimlerin hemen ertesinde sivil otoritenin kendi iradesiyle başlatması gereken sürecin, şimdi ordunun uyarısıyla yürümeye başlayacağını ortaya koyuyor.
Bir kez daha biz siviller zamanında üzerimize düşen görevi yapmadığımız için, ordu anayasal düzene üstü kapalı da olsa müdahale ediyor.
Cumhurbaşkanı’nın günü kızaracak açıklamalar ve mektuplarla uğraşmak yerine, Meclis’i de yanına alarak bu konudaki inisiyatifin yeniden sivil otoriteye geçmesi için girişimlerde bulunmasının zamanı geldi de geçiyor bile!