Tansu Çiller ve beyninin öteki yarısı Osman Ünsal zücaciye dükkânına girmiş filler gibi ortalığı kırıp döküp 1994 krizine yol açtıklarında, banka sistemine güveni yenilemek için mevduata sınırsız garanti getirilmesi bir zorunluluk haline gelmişti.
O tarihten sonraki gelişmeler, Merkez Bankası nezdindeki Tasarruf Mevduat Sigorta Fonu’nun Türkiye’nin en büyük banka patronları arasına girmesine yol açtı.
Sigorta fonu, bir yandan elindeki Türkbank’tan kurtulmanın mücadelesini verirken kucağında iki banka daha buluverdi. Önce Bank Ekspres ve ardından da Interbank, düştükleri ödeme zorluğu nedeniyle fona devredildiler.
Böylece Alaattin Bey’in haleflerinin ileride ihalesine karışabilecekleri banka sayısı da üçe çıkmış oldu.
Önceki gün Türkiye’nin iki büyük sanayi grubunun bankalarının yöneticileri, mevduata sınırsız garantinin kaldırılması gerektiğini düşündüklerini açıkladılar. Bu haberler dünkü gazetelerde geniş olarak yer aldı.
Gerçekten de mevduata sınırsız garanti getirilmesi, bankacılık kurallarıyla hareket eden bankalar karşısında, hiçbir bankacılık kaygısı gütmeden mevduat toplamaya çalışan bankalara haksız bir rekabet yapma olanağı sağlıyor.
Güçlü banka ile mali bünyesi zayıf banka arasında bir fark kalmıyor, zayıf bankalar devlet güvencesi altında aşırı faizler vererek mevduat topluyorlar.
Sistemin dengesini bozan bu nedenle mevduata sınırsız güvencenin kaldırılması gerekiyor.
Ama doğrusunu isterseniz şu anda yaşamakta olduğumuz ekonomik ortamın bu değişiklik için uygun olmadığını düşünüyorum. Hatta bir adım daha ileri giderek, bu isteğin seslendirilmesi için bile doğru bir zamanda olmadığımız kanaatindeyim.
Türkiye’nin hayati sektörleri ciddi bir krizin tam göbeğinde bulunuyor. Krizde olmayan sektörlerdeki şirketler bile krizdeymiş gibi davranıyor. Kimse çekini, senedini zamanında ödemiyor, herkes bekleyip neler olacağını görmek istiyor.
Böyle bir ortamda bazı bankalara olan güveni sarsacak ve mevduat çekilmesine yol açabilecek her türlü girişimin sonucunun geçek bir felaket olacağını görmek gerek.
Mevduata olan sınırsız güvencenin kaldırılacağı söylentileri bile birçok bankayı sıkıntıya sokabilir, sonunda bütün bir bankacılık sistemini sarsacak sonuçlar yaratabilir.
Türkiye 1994 krizinin ardından yapmak zorunda olduğu banka reformunu zamanında yapmamış olmanın bedelini, şimdi her türlü mevduatı devlet güvencesinde tutmaya devam ederek ödeyecek. Kötü yönetilen, kaynakları sömürülen bankaların zararlarını ödemeye devam ederek bugünkü krizden kurtulmanın yollarını arayacak.
1994’ten beri banka reformunu erteleyenlerin kimler olduğunu hepimiz biliyoruz. Başımıza geçirdiğimiz akılsızların cezasını şimdi bütün bir toplum olarak ödeyeceğiz. Ama sormadan da geçmek istemiyorum: Bu sorumsuzlara iktidar olma yetkisini verenler ve önümüzdeki seçimde de sanki bunlar hiç yaşanmamış gibi davranacak olanlar da bizler değil miyiz?