RADİKAL

Pencereyi aç, geleceği yakala

Sanıyorum lise yıllarındaydım.

Bir gazetede Süleyman Demirel’in bir fotoğrafını hatırlıyorum: Başında malum şapkası, gözünde kara güneş gözlükleri, elinde bir gaz lambasının yanan fitilini üflüyordu. ‘Türkiye’de elektriksiz köy kalmayacak’ sloganının moda olduğu günlerdi. Orta Anadolu köylerinden birinin daha elektriğe kavuşması nedeniyle düzenlenen bir törende çekilmişti.
O yıllarda herkesin büyük hayalleri vardı. Türkiye köylülükten kurtulmaya çalışıyordu. Demirel, herkesin düşünce sınırlarını zorlayan rakamlardan söz ediyordu. Daha yüksek enflasyonla tanışmamıştık ama yine de ‘trilyonları telaffuza alışmaya başladığımız’ da bir gerçekti. Bilmem kaç milyon kilovat saat elektrik üretmekten, şu kadar milyon dönüm arazinin sulanmasından, nüfusun 50 milyonu geçeceğinden, şu kadar sayıda derslik ihtiyacından bahsediyordu.
Demirel hâlâ aynı Demirel. Rakamlarla konuşmaya başladığı zaman hâlâ heyecanlanıyor. Birçok kişi aradan geçen yıllara rağmen Demirel’in siyasi varlığını sürdürüyor olmasından şikâyet etse de o bildiği yoldan dönmüyor. Ama galiba artık Demirel gibi kullandığı söylem de yaşlanıyor, eskiyor, geçerliliğini yitiriyor.
TÜSİAD’ın, Prof. Dr. Cem Behar’ın koordinatörlüğünde bir bilim adamları grubuna hazırlattığı ‘Türkiye’nin Fırsat Penceresi-Demografik Dönüşüm ve İzdüşümleri’ başlıklı çalışmanın ortaya koyduğu gerçek bu: Türkiye demografik dönüşümünü tamamlıyor, nicelikten çok niteliğin önem kazanacağı bir geleceğe doğru ilerliyor.
Araştırma genel kanının aksine nüfus artış hızının yavaşladığını, nüfusun net yenilenme hızının yakın bir gelecekte bire düşeceğini, genç bir nüfustan üretken ve yaşlı bir nüfusa geçilmekte olduğunu, buna karşın hane sayısının artacağını ortaya koyuyor. Türkiye’nin önünde bir ‘fırsat penceresi’ açılıyor. ‘Nüfus artış hızı düşerken, çalışabilir yaştaki nüfus artış hızının sürdüğü bir durum’ olarak tanımlanan bu ‘fırsat penceresi’ kavramı, Türkiye’ye ekonomik gelişmesini hızlandırma olanağı sunuyor.
TÜSİAD raporunun sunuşunda şu satılar yazılı: “Önümüzdeki yirmi beş yıl içinde somutlaşacak olan yeni eğilimler, sadece geçmiştekilerin bir uzantısı veya eski problemlerin farklı bir versiyonu değildir. Gelişmiş bir ülke olma yolunda ilerlerken ortaya çıkacak sorunlar, eskiden olduğu gibi, gelişmekte olan ülkelere has büyümeci bir söylemle çözülemez. Miktarla, kantiteyle ilgili olarak ciddi bir zihniyet değişikliği yaşanması gerekmektedir. Önümüzdeki 25 yılın eğilimleri, ekonomik büyümenin ve toplumsal alandaki çeşitli gelişmelerin sadece rakamsal bir artışla (yatırım, okul, fabrika, otoyol, baraj vs.) sağlanabileceği, ilerlemenin de öncelikle bu rakamsal artışlara bağlı olduğu fikrinin artık tamamen terk edilmesini gerektirmektedir. Yani Türkiye’nin temel sorunu ‘büyüme’ olmaktan çıkacaktır. Türkiye, artık yurttaşlarına daha ‘iyi’, daha ‘kaliteli’ bir yaşam sağlamak zorundadır. Tıpkı Avrupa ve ABD’de olduğu gibi..”
Önümüzde açılan bu fırsat penceresinden elimizi uzatıp daha kaliteli bir hayatı yakalayabilmek ise sadece bize ve hayal gücümüze bağlı.