Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Eskiyen liderlerden kurtulma sorunu

Partilerin adaylarını seçme yöntemi önümüzdeki dönemde de TBMM’nin gerçek bir parlamenter sistemin kendisinden beklediği görevleri yerine getiremeyeceğini ortaya koyuyor.

Parlamentonun yürütme karşısında zayıflaması ve bu durumun yol açtığı rejim bunalımları, birçok kesimde parlamenter sistemin yerine başkanlık sisteminin geçirilmesi yolundaki istekleri güçlendiriyor. Sorunun aşılmasının ‘sistem’ ile değil, ‘demokrasi’ ile ilgili olduğunu düşünüyorum.
Parlamenter sistemin etkin şekilde işlemesi parti disiplini denen bir kurum aracılığıyla sağlanıyor. Parti disiplini kurumunun sistemi liderlerin hâkimiyetinden kurtarabilmesi ancak parti içi demokrasinin varlığı ile mümkün.
Sistemin mantığı şu: Partiler, kendi içlerinde en geniş tartışma ortamını sağlıyorlar. Böylece toplumun beklentileri ve istekleri parti içi demokrasi sayesinde parti kararı haline geliyor ve bu parti kararı, parlamento grubu aracılığıyla da yasama organının iradesine yansıyor… Milletvekilleri, grup kararı oluşurken liderlerin ağızlarına değil, kendilerini seçen tabanın taleplerine bakıyorlar.
Parlamento denetim görevini parti liderlerinin günlük çıkarlarına bakarak değil, parti tabanlarının ve dolayısıyla halkın en geniş katılımıyla yerine getirebiliyor.
Ancak bu durum elbette ‘siyasi istikrar’ı tek başına sağlayabilmeye yeterli değil. Siyasi istikrardan kastedilen şey tek bir partinin iktidar olması ya da hiç olmazsa ikili koalisyonların kurulabilmesiyse, bu seçim sistemi gibi ‘yan unsurlarla’ ilgili. Bu yüzden sırf siyasi istikrar için parlamenter düzenden vazgeçilmesi gerektiği konusundaki görüşlere katılmıyorum.
Öte yandan Türkiye’deki siyasi parti düzeni, parti içi demokrasinin işlemesine engel olduğu için, partiler kolay kolay liderlerini de değiştiremiyorlar. Ölene kadar partilerinin başında kalmaya alışan liderlerden kurtulmak mümkün olamıyor. Parti içi demokrasi kuralları tam olarak işletilebilse bu sorun da aslında kolayca çözülecek.
Başkanlık sistemi bu sorunu pratik olarak çözmesi bakımından birçok kişiye sempatik görünüyor. Hesap çok basit: ABD’deki gibi başkanların dört yıllık bir süre için ve sadece iki kere seçilebileceklerini düşünürsek siyasetimizin bugünkü tablosunun kolayca değişebileceğini de görebiliriz.
Eğer 1961 Anayasası başkanlık sistemini tercih etmiş olsaydı örneğin Demirel 1963’te seçilecek ve en geç 1971’de siyaset sahnesinden ayrılacaktı. Sonra Ecevit’in kazandığını varsaysak en geç 1979’dan sonra da Ecevit kalmayacaktı. Bu arada Türk siyaseti giden başkanların yerine yenisini bulmak, yeni liderler çıkartmak yeteneğini kazanacak ve bu durum böylece sürüp gidecekti.
Türkiye’de sivil siyasetçilerin çapı bu ölçekte bir Anayasa değişikliğini yapmaya elvermiyor. Ama ne yapıp edip, liderlerin belirli dönemler sonunda siyasetten uzaklaşmalarını sağlayabilirsek, parti içi demokrasi kurumlarının önündeki en büyük engellerden birisini de ortadan kaldırabiliriz gibi geliyor bana.