Alaturka iki turlu seçim
Erken seçim kararı alınalı dokuz ay oldu. Dün dokuz aylık beklemenin sonucunda kucağımıza aldığımız çocuğun çok sağlıklı olduğunu ilk sonuçlara bakarak söylememiz de ne yazık ki mümkün değil.
Türkiye’yi seçime götüren en önemli gerekçe 28 Şubat ile birlikte başlayan olağanüstü koşulların bertaraf edilerek siyasi normalleşmenin sağlanması ve hiç olmazsa iki partinin iştirakiyle kurulacak nispeten istikrarlı bir hükümetin kurulacağı beklentisiydi.
Dün bu yazının yazıldığı saatlerdeki sonuçlar bu amaçlardan özellikle ikincisinin sağlanamayacağını ortaya koyuyordu.
Seçimin en çarpıcı sonucu DSP’nin yanı sıra MHP’nin de olağanüstü bir seçim başarısı göstermesiydi.
Her iki parti de oylarını bir önceki seçime göre neredeyse iki misline yakın artırmayı başardılar. Dünya demokrasi tarihinde böylesine bir başarının bir seçimde iki parti tarafından gösterildiğinin başka bir örneği var mı, sanmıyorum.
MHP’deki gelişmenin ve merkez sağ partilerdeki erimenin sürdüğünü göstermesi, seçim sonrası gündeminin en önemli maddelerinden birisi olacak.
Tansu Çiller’in ve Mesut Yılmaz’ın bu tabloya bakarak kendilerini nasıl başarılı gösterebileceklerini doğrusu çok merak ediyorum.
Seçim öncesi yazdığım bir yazıda Türkiye’nin giderek aşırı sağa kaymakta olduğunu tahmin etmiştim. Ama doğrusunu isterseniz MHP’deki gelişmenin bu denli büyük olacağını öngörememiştim.
Bu gelişmenin Fazilet Partisi açısından da önemli göstergeler içerdiğini düşünüyorum.
Belli oluyor ki muhafazakâr ve dinine bağlı Türk seçmeni eski RP’nin ve yeni FP’nin ‘Arapçı’ görüntüsünden rahatsız olarak MHP’ye doğru yöneldiler. Sanıyorum kendisini öncelikle Türk sonra Müslüman olarak tanımlayan bir kısım seçmen, Erbakan’ın başbakanlığı döneminde Libya’da, Mısır’da, Malezya’da çizdiği tablodan fazlasıyla rahatsız olmuşa benziyorlar.
Dünkü seçimin sonuçları Türk siyaset sahnesinin oyuncuları arasında da önemli değişiklikler yaratacağa benziyor. Seçimlerden önce yüzde üçlük bir oy kaybı halinde görevi bırakacağını söyleyen Recai Kutan’ı, ANAP’dan az oy alırsa siyaseti bırakacağını söyleyen Tansu Çiller’i ve seçimden başarısız çıkılırsa bundan kendisine önemli sonuçlar çıkaracağını söyleyen Mesut Yılmaz’ı zor günler bekliyor.
Bu satırlar yazıldığı sırada CHP’nin barajı geçmeme olasılığı vardı. Ancak CHP barajı geçmeyi başarsa bile Deniz Baykal’ın da ‘kaybedenler’ arasında olmak gibi bir durumda kalacağı açık. Bir yıl önce ilk seçimlerin en büyük favorisi gösterilen bir partinin 9 aylık bir seçim sürecinde nasıl olup da bu duruma düştüğü üzerinde iyice düşünülmesi gereken bir konu.
Seçim sonrası koalisyon hesaplarında, liderlerin önceki açıklamalarına bakarak bir tahminde bulunmak gerekirse, gerçek bir beş bilinmeyenli denklemle karşı karşıya olduğumuz görülüyor.
MHP’nin, DSP’li bir hükümetin içinde olması ya da dışardan desteklemesi her iki partinin tabanı açısından izahı son derece güç olacak. Öte yandan FP’li bir hükümete DYP’den başka sıcak bakan parti de ortada yok.
Kişisel görüşüm o ki bu parlamento ömrü çok uzun olmayan bir parlamento olacak. Çok yakın bir gelecekte bir seçim daha yapmak zorunda kalabileceğimizi düşünüyorum. Kim bilir, ‘iki turlu’ seçimin alaturkası belki de bir yıl arayla iki genel seçim yapmaktır.