Bir haftadır tembellik yaptığım için yazılarıma ara verdiğimi düşünüyorsanız, hakkımı yediğinizi bilmenizi isterim. Güçlü bir mikrobun yol açtığı bir enfeksiyon nedeniyle düştüğüm yataktan ancak kalkabildim.
Yattığım yerde boş durmadım elbette. Bir gazeteci ve köşe yazarı olarak ülkemizin yüksek menfaatleri üzerine düşünme imkânım oldu.
Gerçi düşüncelerimi anlattığım eşim, bunların düşünceden çok ateşli bir hastalık nedeniyle geçirilmiş hezeyanlar olduğunu söylüyor ama olsun.
Herkes sağlıklı haldeyken hezeyanlarını yazı diye, demeç diye ortalığa saçıyor da ben hastayken aklımdan geçenleri neden yazmayayım?
Bir defa hasta yatağımdayken karar verdim ki bu Susurluk kazasıyla ortaya çıkan çete meselesini biz çözemeyeceğiz.
Olayın peşinden sadece gazeteciler gidiyorlar. Onlar da kazanın ilk günü ortaya çıkan gerçeklerden sonra çok az yol alabildiler. Zaten çetenin tetikçileri, daha fazla yol alacak olanı oracıkta öldürüvereceği için gazetecilerin daha fazlasını yapabilmeleri imkânı yok.
Bizim tek yapabileceğimiz olayın unutulmasını önlemek ve bir gün bu rezilliği açığa çıkarmaya kararlı bir siyasi otoritenin iktidara gelmesini beklemek.
Cumhurbaşkanı deseniz “ben savcı mıyım” gibi sadece onun aklına gelebilecek bir demogojiyle bu işten uzak durmaya çalışıyor.
Meclis ise olayın açığa çıkmasını asla istemeyen ve bir kanadıyla çete pisliğine boğazına kadar batmış hükümet ortakları tarafından kolaylıkla kilitlenebiliyor.
Bu durumda tek umut olarak Başkan Clinton kalıyor. Gerçi onun yerine Bush gibi Cumhuriyetçi bir başkan daha iyi olurdu ama yine de Bili Bey de konuyla ilgilenebilir diye düşünüyorum.
Çünkü çetenin faaliyetleri basının ortaya çıkardığı gibi sadece Türkiye ile ilgili değil. İşin içinde uyuşturucu kaçakçılığı, uluslararası terör gibi “federal” suçlar da var.
Bush’un bir zamanlar bu suçlar nedeniyle Noriega’ya yaptığını, Clinton da bizim çetenin siyasi hamilerine yapabilir. Üstelik, bizimkilerin Noriega’dan farklı olarak ABD’de gayri menkulleri de var. Orada yapılacak bir vergi incelemesi, Al Capone’ye dünyayı nasıl dar ettiyse bizim “beyefendiye de dünyayı aynı şekilde dar edebilir.
Ayrıca Clinton’a umutlarımızı bağlamamızın bir de kadın kıskançlığı yönünü vurgulamalıyım. Hillary’nin o meşhur gezilerde eşiyle hanım misafirini camlardan nasıl gözetlediğini daha unutmadık. Belki Hillary’yi bu konuda uyarırsak, eşini harekete geçirebilir.
Ne dersiniz? Bunlar sadece bir hezeyan mı? Yoksa siz de umudumu Clinton’a bağlamama hak veriyor musunuz?