Michael Douglas eşini bilmem kaçıncı kez aldattığı ortaya çıktığında “Ben” demişti, “hastayım. Seks düşkünlüğüm var ve tedavi olmak istiyorum.” O zaman ‘ne şeytan adam, ne saf kadın’ diye düşündüğümü hatırlıyorum. Her şeyi hasta olduğu için yapıyordu, nasıl suçlanabilirdi ki? Kadının saflığı da ayrı bir konuydu. “Hangi Türk kadını bu numarayı yutar” demiştim.
Amerikan iş dünyasının nabzını elinde tutan Fortune Dergisi’nin 10 Mayıs tarihli sayısının kapak konusu, Amerika’nın ‘şeytan erkekler ve saf kadınlar diyarı’ olduğunu bir kez daha gözler önüne seriyor. Betsy Morris’in incelemesi ‘Şirketler dünyasının yeni ve tehlikeli birinci problemi gölgelerin arasından sıyrılıyor’ başlığı ile sunuluyor.
Her şeyden para kazanmayı bilen Amerikan iş dehası elbette bu keşfi gazetecilerden daha önce yapmış. Arizona çöllerinde kuş uçmaz kervan geçmez yerlerde seks bağımlılığını tedavi etmek için özel klinikler kurulmuş bile. Bunlardan birinin yöneticisi geçtiğimiz yıl 500 ‘hasta’ tedavi ettiklerini söylüyor. Çoğu şirket yönetim kurulu üyesi ve başkanı düzeyinde olmak üzere avukatlar, doktorlar, işletmeciler… Aralarında papazlar, kilise yöneticileri bile var. Klinik yöneticisi “Herkes tedavi ücretini nakit olarak ödüyor, kimse arkasında iz bırakmak istemiyor” diyor. Ortalama ‘tedavi ücreti’ günlük 350 milyon lira ve bir ‘kür’ 26 gün sürüyor. Toplam ciroyu artık siz hesaplayın.
‘Seks bağımlılığı hastalığı’ndan mustarip olanların sayısı o kadar çok ki bir de resmi kurum kurulmuş. Ulusal Seks Bağımlılığı Konseyi’ne her gün 50 e-posta ve 30-40 telefon başvurusu yapılıyor.
Bill Clinton ve Monica Lewinsky ilişkisi hastalığın Amerika’nın en tepe noktalarına kadar tırmandığını ve bir ur gibi toplumu sarmakta olduğunu ortaya koyuyor. Ama bu hastalığa en çok yakalananların ‘şirket yöneticileri’nden çıkması gerçekten incelenmeye değer bir durum.
Araştırmacılar Amerikan erkeklerinin yüzde 4’ü ile 6’sı arasındaki bir bölümünün seks bağımlılığından mustarip olduğunu söylüyorlar. Hastalığın hızla yayılmasında Internet’in etkili olduğu da ileri sürülüyor. 1000 seks bağımlısı (180’i kadın) arasında bir araştırma yapan Dr. Carnes hastaların yüzde 80’inin iş verimliliğinin düştüğünü tespit etmiş. Fantezileri ise iş ve işyerleriyle ilgiliymiş.
Seks bağımlıları iş hayatlarına genellikle 26 yaş civarında başlıyorlar. Bundan sonrası tam bir çalışma çılgınlığı.. Tatilsiz günde 14 saate varan çalışma temposu, çok sık iş gezileri, ailelerine yeterince vakit ayıramama ve erken evlilik, stresten kurtulmak için ‘ağır içicilik’ gibi etkenler hastalığa yakalanma riskini artırıyor. Kadınlarda ise problemin ortaya çıkışının en büyük etkeni ‘anlaşılamamak’. (Kadınları anlamak mümkün müymüş ki?)
Fortune’un haberinin bu kısmını okuyunca durakladım. Günde 14 saate varan çalışma hayatı, aşırı stres, sık iş gezileri, ağır içicilik, ailesine yeterince zaman ayıramama… ‘Acaba’ dedim kendi kendime, ‘Biz Türk gazetecilerinin ezici çoğunluğu seks bağımlısı olduk da bunun farkında değil miyiz?’