Bask modeli, PKK ve Refah
PKK terörünün zirveye ‘tırmandığı ve terörle mücadelenin bugünkü kısmi olumluluklar içeren sonuçlarının henüz alınmadığı yıllarda “Bask modeli” Türkiye’de aydınlar arasında tartışılan önemli bir konuydu.
İspanya’nın Bask bölgesinde yıllardır süren ve 7OO’den fazla kişinin terör olayları sonucunda hayatını kaybetmesine yol açan terör hareketi, Bask bölgesine sağlanan “siyasi ve kültürel” haklarla etkisiz hale getirilmiş, terör örgütü ETA’nın siyasi kanadı olarak kabul edilen Henri Batasuna (HB) da yapılan demokratik seçimler sonucunda parlamentoda kendisine önemli bir temsil imkânı sağlamıştı.
Benzeri bir belayla meşgul olan Türk kamuoyu da Bask deneyimini bu nedenle ilgiyle izlemişti. Hatta PKK ile ilişkisi olduğu için DEP’in kapatılması ve ardından milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak mahkûm edilmeleri, “Bask modeli” ve HB’nin Türkiye gündemine bir kez daha girmesine yol açmıştı.
Geçtiğimiz hafta İspanyol Yüksek Mahkemesi, HB ile terör örgütü ETA arasındaki ilişki nedeniyle açılan bir davayı sonuçlandırdı. 23 HB yöneticisi terör örgütü ile yakın ilişki kurdukları gerekçesiyle mahkûm edildi. Radikal’in Dış Haberler sayfasında bu haber “Bask’a Güneydoğu modeli” başlığıyla duyuruldu. Bir süre önce Türkiye’de DEP için verilen kararın bir benzerinin Avrupa Birliği üyesi bir ülkede veriliyor olma sına bir gönderme yapılıyordu.
İspanyol Yüksek Mahkemesi’nin kararı, PKK’ya yakın olmakla suçlanan siyasi hareketlerle olduğu kadar Refah Partisi’nin kapatılması davasıyla da ilgili. Eşber Yağmurdereli olayıyla gündeme gelen Terörle Mücadele Kanunu’nun “terör propagandası” ile ilgili meşhur 8. maddesi ile de “akrabalık” taşıyor.
Nilgün Cerrahoğlu’nun çevirisiyle Yüksek Mahkeme’nin kararı özetle şöyle: “Mesele söz özgürlüğü değil, toplum üzerinde terör yoluyla hakimiyet kurmaya çalışan ve şartlarını da şiddet yoluyla dayatan bir suç örgütüne kayıtsız şartsız destektir. HB yöneticilerinin savunduğu demokratik alternatifin siyasi içeriği yasalarımıza göre suç değildir. Suç, terör örgütünün devreye sokulmasıdır. HB merkez komitesi, bu nedenle ifade özgürlüğü kapsamında savunulamaz. Karar ne parti olarak HB’yi mahkûm etmiştir ne de kendi kaderini tayin hakkı üzerinde siyasi bir mahkûmiyet ifadesidir. Kendi kaderini tayin etmek hakkı ve ilkesi ülkemizde geçerli demokratik yasalar ve düzene uyum içinde savunulduğu sürece suç teşkil etmez.”
İspanyol yargıçların bu kararı demokratik haklar ve bu hakların kullanımı konusunda gerçekten çok çarpıcı. Sizlerin de hemen fark etmiş olduğunuz gibi “ayrılıkçı nitelikte bile olsa” siyasi görüşlerin demokratik düzenin kuralları içinde savunulması bir suç oluşturmuyor. Demokratik düzen bu görüşün savunulmasına, “toplum üzerinde şiddet yoluyla baskı kurmak ve şartlarını şiddet yoluyla dayatmak” dışında bir sınırlama getirmiyor.
“Demokratik haklar”ın kısıtlandığını savunan, ama PKK terörünü açıkça lanetlemek bir yana “meşru bir hak gibi gören” Kürt siyasetçilerin de; ağızlarını ‘ her açtıklarında cihattan, savaştan, düzeni yıkmaktan söz eden Refah yöneticilerinin de; demokrasinin kuralları içinde açıklanan görüşleri “teröre destek” olarak niteleyen siyasetçilerin de İspanyol Mahkemesi’nin kararından çıkaracakları çok dersler var.