Hükümetin doğal ömrünü tamamladığını artık herkes kabul ediyor. Tansu Çiller’i Yüce Divan’dan, Refah Partisi’ni de Mercümek soruşturmalarından kurtarması ve Refah’a devlet içinde kadrolaşma imkânı tanıması hesapları üzerine kurulan hükümetin, bu fonksiyonlarını ifa ettikten sonra doğal hayatını tamamlamış olmasında da aslında şaşılacak bir yön yok.
Kuruluşu sırasındaki bu hesaplar yüzünden toplumun vicdanında sakat olan koalisyonun bittiğini artık en başta koalisyon ortakları kabul ediyor.
Hükümetin ömrünü tartışmanın “bir kısım medya”nın yarattığı bir suni gündem olduğunu başından beri savunan Tansu Çiller bile, başbakanlığı alamazsa hükümeti bozmaktan söz ediyor. Refah Partisi de iktidarını pekiştireceğini düşündüğü düzenlemeler yapıldıktan sonra hükümeti bozmaktan ve seçime gitmekten yana.
Askeri darbe tehdidinin varlığını kimse açıkça söylemese de herkes kabul ediyor. Cumhurbaşkanı bile “birtakım rüzgârlar”dan söz etme gereğini duyuyor.
Parlamento, parti liderlerinin günlük hesaplarına kilitlenmiş durumda; bahtının rüzgârına kapılmış gidiyor görüntüsü çiziyor.
Türkiye’nin önünde rejimdeki tıkanıklığı aşmanın iki yolu var: Demokratik bir erken seçim ya da darbe.
Darbeyi kimsenin hatta askerlerin bile istemediğini varsaydığımıza göre önümüzde izlememiz gereken tek bir yol var: Erken seçim.
Erken seçim kararını alacak olan kurum -parlamento. Ancak parlamentonun bugünkü yapısından ve partilerin küçük hesaplarını gözetmesinden kaynaklanan sebeplerle bu süreç uzayabilir.
Burada artık Cumhurbaşkanı’nın ve Meclis Başkanı’nın inisiyatifi ele almaları gerektiğini düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı, üzerinde herkesin anlaşabileceği bir seçim yasası hazırlanmasına öncülük edebilir, partileri böyle bir kararın etrafında birleştirebilir.
İnisiyatif sahibi bir Meclis başkanının böyle bir konuda ne kadar etkin olabileceğini; Hüsamettin Cindoruk, Meclis başkanı olduğu dönemde anayasa değişiklikleri sırasında gösterdi.
Aynı etkin tavrın, yanına Cumhurbaşkanı’nı da almış Kalemli tarafından da gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Parti liderlerini daldıkları derin uykudan uyandırıp demokratik bir seçim yasası ile gidilecek erken seçimle krizi aşmaktan başka çaremiz yok.
Türkiye’nin geleceğini Tansu Hanım’ın, Necmettin Bey’in, Mesut Bey’in, Bülent Bey’in, Deniz Bey’in kişisel kaprislerine mahkûm edemeyiz.
Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanı, görevlerinin yalnızca sembolik olmadığını, Türkiye siyaseti üzerinde en az MGK kadar etkin olabileceklerini artık göstermelidir.