RADİKAL

Biraz futbol geyiği

 Pazartesilerin değişmez ‘ofis geyiği’ elbetteki futbol. Bu yazı da sisli, yağmurlu ve kara – gri bir pazartesi günü yazıldığına göre biraz ‘futbol geyiği’ yapmama herhalde sinirlenmezsiniz diye düşünüyorum.

Önce geçen haftadan içimde kalmış bir not:

Hatırlayacaksınız Cumhurbaşkanlığı Kupası maçından önce Ali Şen, Şevket Kazan’ı Fenerbahçe’ye üye yapmış ve bir de Atatürk resmi hediye etmişti.

Maçın ertesi günü kupayı almanın sevinci ile bir Fenerbahçeli dostunu kızdırmak için arayan Fatih Altaylı’nın hevesi kursağında kalmış.

Arkadaşı Şevket Kazan’ı üye olarak kabul eden Fenerbahçe’yi tutmaktan vazgeçtiğini söylemiş. Altaylı da Hürriyet’teki köşesinde bunu anlatıyor.

Ben maçtan sonra bizi yendikleri için Fatih Altaylı’yı arayıp tebrik etmeyi düşünmüştüm. Ama araya işler girdi, vakit bulup arayamadım. Arayabilmiş olsaydım herhalde şöyle bir yanıt alacaktım:
“Ne tebriki kardeşim. Ben artık Galatasaraylı filan değilim. Her maçta şeref tribününde Ergun Gürsoy’un yanıbaşında Mehmet Ağar’ı görmeyi içime sindiremiyorum.”

Ne dersin Altaylı, galiba yok aslında birbirimizden pek farkımız!

Bir notum da Fatih Terim için. Terim, pazar gecesi Show’un spor programında “Sayın Ermancım” diye başladığı konuşmasında Galatasaraylıların kaynaşmış bir kitle olduğunu anlatmak için ‘girift’ kelimesini kullandı.

Hakkı Devrim’in işine karışmak istemem ama ‘girift’ Farsçadan dilimize girmiş bir sıfattır ve “birbirinin içine girerek çözülemeyecek biçimde karışmış olan, iç içe geçmiş, çapraşık” demektir.

Spor programlarını daha çok gençler izliyor, yanlış bir kelime öğrenmesinler diye burada açıklamak ihtiyacını hissettim. Asla başkaca bir kaygım ve Terim’i eleştirme niyetim yoktur. (Elbette bunun Fenerbahçeliliğimle de bir ilgisi yok.)

Bir not, daha doğrusu bir fıkra da bizim Rıdvan Dilmen ve Todor Veselinoviç için.

İki arkadaş otoyolda son sürat giderlerken önlerine bir koyun sürüsü çıkmış. “Aman dikkat et” demiş bir tanesi, “önümüzde koyun sürüsü var çarpmayalım.”

Arkadaşı hiç oralı olmamış. Öteki sürüyle aralarında hızla azalan mesafeye dehşet içinde bakarken bağırmış: “Yavaşlasana be adam, sürü var diyorum duymuyor musun?”

Arkadaşı yine istifini bozmadan “Bir şey yapamam” demiş.

Öteki “Nasıl yapamazsın/çarpacağız, dursana” diye feryat etmiş.,

Arkadaşı sinirlenmiş: “Ne yapmamı bekliyorsun ki, direksiyonda sen varsın.”

Bursa karşısındaki Fenerbahçe’yi ve yedek kulübesindeki sakin Veselinoviç ile heyecanlı Rıdvan’ı görünce bu fıkrayı hatırladım. Sahi, aklıma gelmişken sorayım: Fenerbahçe’nin direksiyonunda kim var yahu?