Televizyonun ilk yıllarındaki parodilerin değişmez kahramanı ve konusuydu, apartman çocukları. Buluşun kime ait olduğunu tam hatırlayamıyorum, ama galiba ilk kez ‘Domates Güzeli’nin ağzından duymuştuk. Orta sınıftan kentli ailelerin bunalımlı çocuklarını bundan daha iyi tanımlayabilecek bir ifadenin de daha sonra bulunduğunu hiç sanmıyorum.
Her şeyi verdiğimizi, onlar için hiçbir fedakârlıktan kaçınmadığımızı düşündüğümüz çocuklarımız neden kendilerinden beklediğimiz; zamanında yatmak, ödevleri son dakikaya bırakmamak, kardeşleriyle iyi geçinmek, büyüklerine saygılı olmak gibi çok basit şeyleri yapmakta gönülsüz davranıyorlar?
Gary Chapman’ın nikâhtan sonra aşkın neden öldüğünü ve ilişkilerin nasıl kurtarılabileceğini irdelediği ‘5 Sevgi Dili’ (Sistem Yayıncılık, Çeviren: Betül Çelik) isimli kitabında bu konuda da bazı ipuçları var.
Chapman’ın aktardığına göre çocuk ve genç davranışları konusunda bir uzman olan Dr. Ross Campbell şöyle diyor: “Her çocuğun içinde, sevgi ile doldurulmayı bekleyen bir duygu deposu vardır. Bir çocuk gerçekten sevildiğini hissederse, normal olarak gelişecektir. Fakat sevgi deposu boş olduğu zaman, çocuk yanlış davranışlarda bulunacaktır. Çocukların yaramazlıklarının çoğuna bu boş sevgi depoları yol açar.”
Çocuk psikologları, duygusal açıdan dengeli olmaları istenen çocukların karşılanmayı bekleyen temel bazı duygusal gereksinimleri olduğunu söylüyorlar. Chapman, “bu duygusal gereksinimlerden hiçbiri sevgi ve şefkate duyulan ile bir yere ait olduğunu ve istendiğini hissetme gereksinimi kadar temel değildir” diyor.
Ancak çok istisnai bazı kişiler dışında tüm anne -babalar çocuklarına yeteri kadar sevgi ve şefkati verdiklerini düşünürler. Bunda da son derece haklıdırlar. İstedikleri her şeyi almış, sevmiş, korumuş hatta aile yaşantımızın merkezine onları koymuşuzdur.
Peki nasıl oluyor da bütün bunlara rağmen çocukların içindeki ‘sevgi deposu’ boş kalabiliyor?
Chapman bunu ‘sevgi dilinin’ kişiden kişiye değişmesi ile açıklıyor. Sevgimizi göstermek için yaptığımız davranışlar ya da sözler bizim kafamızda uyandırdığı etkiyi çocuk üzerinde yaratamayabiliyor. Bu bizim onu sevmediğimizi değil, onun yeterince sevilmediğini düşündüğünü ortaya koyuyor.
Bunun için öncelikle çocuğunuzun ‘birincil sevgi dilini’ keşfetmelisiniz. Chapman’ın onay sözleri, nitelikli beraberlik, armağan alma, hizmet davranışları, fiziksel temas olarak beş gruba ayırdığı sevgi dillerinden hangisinin kendi çocuğunuzun birincil sevgi dili olduğunu öğrenmeniz gerek.
Elbette bunun herkes için geçerli tek bir reçetesi de yok. Değişik kültürel ortamlardan ve aile çevresinden gelen çocukların, birincil sevgi dillerini öğrenmek herkesin kendisinin başarması gereken bir iş.
Yarınki yazımda Chapman’ın önerileriyle bunu nasıl yapabileceğinizi anlatmaya çalışacağım.