Canım çok sıkılıyor
Eskiden Türkiye’de yaşamayı çok eğlenceli bulurdum. Hayatın her an yeni sürprizlere gebe olmasından sapıkça bir zevk alırdım. Banyo yaparken suların kesilmesinden, havaalanına giderken yolların devlet büyükleri için kapatılmasından, hiçbir randevuya zamanında yetişilememesinde kendimce gırgır yönler bulur, eğlenirdim.
İngilizlerin, Almanların ne kadar sıkıcı bir hayatları olduğunu düşünürdüm. 11.22 trenine binip, aktarma yapılacak istasyona zamanında varmanın ve yeni trendeki koltuğunuza oturduktan iki dakika sonra da o trenin hareket etmesinin hayatı ne kadar tekdüze ve heyecansız hale getirdiği ile teselli bulurdum.
Ama artık Türkiye’de de canımın sıkılmaya başladığını fark ettim. Hayatımızı renklendirebilecek küçük sürprizlerle her an karşılaşıyoruz. Ama bunlara o kadar alıştım ki hiçbiri beni kesmiyor.
Ayrıca dünyanın başka bir ülkesinde meydana geldiğinde herkesi heyecana düşürecek, gelişmeler olduğunda Türkiye’de nelerle karşılaşabileceğimizi taa başından tahmin edebiliyorum.
Alın şu “gladio” hikâyesini.
İlk günden beri hepimiz biliyorduk ki bu iş de örtbas edilmek istenecek. Başbakan Necmettin Bey, yardımcısı Tansu Hanım ve ilgili herkesin hiçbir şey olmamış gibi davranacaklarını kestirmek için hiçbirimizin falcı olmasına gerek yoktu.
Yapılan gizli kapaklı işlerin bir “vatan – millet davası” gibi sunulacağını, bu konuyu araştırmak isteyenlerin çeşitli yöntemlerle yıldırılacağını da biliyordum. Mehmet Ağar’da beni yanıltmadı nitekim. “Bunca yıldır teröre göğsümüzü siper etmenin ödülü bu mu olmalıydı” diyerek bu tür durumlarda hep karşılaştığımız sıradan tavrı sergiledi.
Necmettin Bey, bir kere ele geçirdiği başbakanlık koltuğu ve plakası elinden gider endişesiyle tam siper olmuş durumda. Bir yanlış adım atarsa, ortağının kendisini cami avlusunda bırakıp gideceğinden korkuyor.
Tansu Hanım ikircikli. Durumdan istifade edip partideki en büyük rakiplerinden birisi olabilecek olan Ağar’ı harcarsa, karşı taraftan kaynaklanabilecek ataklara karşı durup duramayacağını kestiremiyor.
Sedat Bucak’ın “hafızasını yitirdiği” palavrası ise en kıt akıllımızın bile kazanın ilk anlarından itibaren beklediği bir açıklama.
Çok canım sıkılıyor, çok…