Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Üniversitede üçüncü vizyon

Dün özellikle Ankara’da üniversite gençliğine karşı polisin takındığı tavır beni bir an için eski günlere götürdü. Dehşet içinde fark ettim ki, 12 Mart ve 12 Eylül öncesindeki olaylarla, birkaç gündür üniversitelerimizde yaşananlar arasında büyük benzerlikler var.

Önce üniversitedeki değişik gençlik grupları arasında çeşitli bahanelerle gerginlikler yaratılıyor. Daha sonra üniversite dışından gelen ve okulların içine nasıl sızdıkları bir türlü anlaşılamayan bazı tipler olayları başlatıyor. Olaylar bir kere başlayınca da polis üniversiteye dalıyor ve eline geçirdiğini döverek merkeze götürüyor.

Böylesine basit bir planın üç kere üst üste uygulanabiliyor olması için de ülkenin adının her halde Türkiye olması yetiyor.

Öğrencilerin ve öğretim üyelerinin bir bölümünün üniversitedeki anti – demokratik uygulamaları protesto etmek için YÖK’ün kuruluş yıldönümünde bir boykot düzenleyecekleri haftalardır biliniyor.

Bazı marjinal sol grupların ve iktidar tarafından her şart altında korunacaklarını düşünen bazı sağcı grupların da bu olayı bahane ederek üniversitede yeni bir şiddet dalgası estirecekleri de kimse için sürpriz değildi.

Nitekim aynı basit plan bir kez daha uygulandı ve üniversite gençliği dün son derece sert bir şiddetle karşı karşıya kaldı.

Benim dikkatimi çeken, öğrenci taleplerinin bu yıl öncelikle ‘demokrasi’ temeline indirgenmiş olması. Elbette üniversitedeki baskıcı ortamın kaldırılması bilimsel gelişme için vazgeçilmez bir şey.

Üniversitelerimizde baskıcı bir yönetim anlayışının hâkim olduğu artık bilinen bir gerçek.

Böylesine baskıcı bir ortamda bilim yapılamayacağı, doğru dürüst eğitim verilemeyeceği de herkesçe kabul ediliyor.

Ama yine de taleplerin yalnızca ‘zorbalıkların önlenmesi’yle sınırlı kalması, doğru bir yolda olmadığımızı düşündürtüyor bana.

Reformlar yenilik getirmelidirler.

Köklü bir üniversite reformuyla desteklenmediği sürece ne YÖK’ün baskısının kaldırılması ne de polisin şiddet kullanmaktan vazgeçmesi üniversitelerimizi ‘okunabilir’ hale getirmeye yeter.

Sorunun kökü çok daha derinlerdedir ve bunu elde etmek, her şeyden önce provokasyonlara gelmemekten, doğru taleplerde bulunmaktan geçer.