Olimpizmin ruhuna Fatiha!
2000 Olimpiyat Oyunları’nın İstanbul’a alınması girişimlerinde figürasyon düzeyinde de olsa bir rolüm vardı. O tarihte Hürriyet’teydim ve Cüneyt Koryürek ile birlikte gazetenin patronlarını hazırlık komitesinin çalışmalarına sponsor olmaya ikna etmiştik. Uluslararası Olimpiyat Komitesi Monaco’daki toplantısında Sidney’i seçtiğini açıkladığında salondaki öteki Türklerle birlikte ne kadar üzüldüğümü hatırlıyorum.
Olimpiyatlar başladığından beri sergilediğimiz ‘performansı’ izliyorum da aslında üzülmek yerine derin bir ‘ohhh’ çekmeliymişim diye düşünüyorum.
Önceki gün 94 kiloda yarışan halterci Sunay Bulut tartıda 500 gram fazla çektiği için yarışmalara alınmadı. Bu her sporcunun başına gelebilecek bir olay, geçmişte de dünya şampiyonalarında, olimpiyatlarda benzerlerine çok rastlandı. Bulut’un yarışma dışı kalması üzerine Halter Federasyonu Başkanı Dr. Savaş Ağaoğlu “Bulut resmen bizi sattı. Kasıtlı kilo düşmedi. Başka ülkelerden para aldığı yolunda kuşkularım var. O bir vatan haini” dedi.
Bulut bundan önce iki kere dopingli yarıştığı için ceza almıştı. Sırf madalya hesapları nedeniyle, böyle aşağılık bir suçu işlemiş bir sporcuyu olimpiyata götürmekte sakınca görmeyenlerin 500 gram fazlalık karşısındaki tavırları ilginç bir ruh durumunu sergiliyor. Bulut gerçekten birilerinden para almış olsaydı fazla kiloya ihtiyacı mı vardı? Podyuma çıkıp tuttuğu barı kaldıramadan yere bıraksaydı da aynı sonuç doğmayacak mıydı? Bunların hiç önemi yok. Önemli olan bir spor yöneticisinin böyle düşünebiliyor olması.
Olimpiyat serüvenimizi lekeleyen skandallar bundan ibaret değil. Spor bakanı karşısına sporcuları alıp söz verdikleri madalyaları kazanamadılar diye fırçalayabiliyor. Güreşçiler salonda herkesin ortasında birbirleriyle yumruklaşabiliyor. Boks milli takımının baş antrenörü ‘ideolojik ayrılık’ nedeniyle Nurhan Süleymanoğlu’nun maçında ring kenarındaki yerinde oturmuyor, tribüne çıkıyor. Bütün zamanların en başarılı sporcusu Naim Süleymanoğlu’nun gösterdiği fedakârlık unutulup, başarısızlığında sevinç naraları atılabiliyor.
Önemli olanın olimpiyatta dürüstçe yarışmak olduğu gerçeği unutulup, spora bir ‘milli dava’ olarak yaklaşılıyor. Defalarca dopingle yakalanmış sporcularla olimpiyata gidilmeye utanılmıyor ama sporcular kaybettikleri yarışmalar için ‘vatana ihanet’le suçlanıyor.
‘Biz de olimpiyat düzenleyebilirizciler’in pek hoşuna gitmeyecek bu görüşüm ama bence bir olimpiyat düzenlemeye talip olmak için
her şeyden önce ‘olimpizm ruhu’na sahip olmak gerekiyor ki, bunun da yakınımızdan bile geçmediğini görüyorum.