Çocukluğum yandı
Dünkü gazetelerde Antalya’daki orman yangını ile ilgili istatistikler vardı. Orman Bölge Müdürlüğü’nün açıklamalarına göre Düzlerçamı Ormanı’nda 20 yaşında 180 bin, 50 – 60 yaş grubunda da 42 bin civarında ağaç tamamen kül olmuştu.
16 saat süren yangın ağaçlarla birlikte, ormanda yaşamını sürdüren alageyik, dağ keçisi, domuz, tavşan, tilki, porsuk, sincap, vaşak, yılan, kaplumbağa, karakulak, keklik gibi sayıları binlerle ifade edilen canlıları da kül etmişti.
İstatistiğin soğuk rakamları Düzlerçamı’ndaki dramı sergilemeye yetmiyor.
Benim çocukluğumda Düzlerçamı baharın gelişini müjdeleyen bir yerdi. Kışın bitmek bilmeyen yağmurları sona erip, güneş sıcak yüzünü göstermeye başladığında Antalyalılar için Düzlerçamı mevsimi de başlamış demekti.
O yıllarda Antalya bir kasaba irisiydi. Nüfusu 60 bin ya var ya yoktu. Beton ahtapot bugünkü gibi kollarını Kepez’in derinliklerine kadar uzatmamıştı. Bu yüzden Düzlerçamı’na gitmek biz çocuklara şehirlerarası yolculuğa çıkmak gibi gelirdi.
Bizler çam kabuklarını oyup kayık yapmayı Düzlerçamı’nda öğrendik. Hüseyin Amca, yağmurların, küçük çakıl taşlarının yanında yöresindeki toprağı nasıl oyduğunu, peribacası denilen şeylerin onların çok daha büyükleri olduğunu bize orada öğretti. Şimdi Hüseyin Amca da yok, Düzlerçamı da… Başlarında saatlerce durduğumuz ve kafasını dışarı çıkarmasını beklediğimiz kaplumbağalar da yok, peşlerinden ağaçlara tırmanmaya çalıştığımız sincaplar da…
Artık Güver Uçurumu da yok. Attığımız taşın hiç yere düşmeyeceğini zannettiğimiz, taa derinlerde yeşil – mavi bir su akan büyük kanyon da yandı bu arada.
Antalya’da yaşamayanlar için cırcır böceklerinin sesleri ne ifade eder bilmiyorum. Ama biz Antalyalı çocuklar için onların sesleri derslerin bittiğini, özgürlüğü, tatili anlatırdı. Cırcır böceklerinin şarkı türküyle geçen neşeli ömürlerine gıpta ederdik. Yıllar sonra başka ülkelerin ormanlarında hep o sesi aradım. Hafta başındaki yangında iç bayıltan kekik kokularına eşlik eden muhteşem senfoni de sustu.
Antalya’da istatistiklere bakılırsa 222 bin ağaç ve sayısız börtü böcek yandı.
Aslında yanan bizim kuşağımızın çocukluğuydu. Yetkililer Düzlerçamı’nın eski haline gelmesi için en az 50 yıl gerektiğini söylüyorlar. Kimbilir ben o yılları görebilecek miyim, gördüm diyelim bacaklarımda beni Düzlerçamı’na götürecek takat olacak mı?
0 zamana kadar çocukluk albümlerimdeki anılarla idare etmek zorundayım. Sıska bacaklarımızla, dizlerimize kadar sıyrılmış pantolonlarımız ve yüreğimizde öğretmenimiz Şevket Bey’e yakalanma korkusuyla gizlice girdiğimiz dereyi, ekmek arası haşlanmış yumurtalı kumanyalarımızı, ağaçlardan topladığımız keçi boynuzlarının kekrek tadını artık sadece sararmış fotoğraflarda görebileceğim, duyabileceğim.
Başka çocukların ormanlarının yanmaması için dua ederek…