Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Do you speak Türkçe?

Reklam ‘internette diliniz dolaşıyorsa…” diye başlıyor.. Eminim sizler de görmüşsünüzdür. Yaklaşık bir aydır dergilerde ve dev afişlerde yayımlanıyor. İnternete açılan kapıların büyük çoğunluğunun İngilizce olması ve Türkiye’de de kişisel bilgisayarların özel internet paketleriyle çok ucuza yüz binlerce eve girmesinin yarattığı bir ihtiyaca yanıt vermek amaç. Ve reklam devam ediyor: ‘Türkçe ilk portal: www.mynet.com.tr’

Ürünü yaratan ihtiyaç ile ürünün sunuluşu arasındaki çelişkiye dikkatinizi çekmek istiyorum.
İnternete açılan Türkçe bir ‘kapı’nın reklamında yine İngilizce sahneye çıkıyor. ‘Kapı’ yerine ‘portal’ tercih ediliyor, sitenin adı da ‘mynet’ konuluyor.
İngilizce karşısına çıkan ne varsa önüne katıp götürüyor. Ne Fransızca ve Almanca gibi son derece gelişmiş diller, ne de Türkçe, İspanyolca gibi dünyanın çok değişik bölgelerinde geçerli olabilen diller yakalarını bundan kurtarabiliyorlar.
Dün Sabah’ta okuduğum bir haber geliyor aklıma. Merve Kavakçı ve eşi Bekir Yıldırım, önceki gün Şaşkınbakkal’daki Paşabahçe mağazasında alışveriş yaparlarken kendi aralarında İngilizce konuşmuşlar. Belli ki konuştuklarının başkaları tarafından anlaşılmamasını istiyorlardı. Ancak bu hareket mağazadaki öteki müşterilerin tepkisini çekmiş. Müşterilerden biri “Hangi ülkede yaşadığınızı şaşırdınız galiba” diye tepkisini ortaya koymuş. Bekir Yıldırım ile bu kadın müşteri arasında kısa bir tartışma olmuş.
Bunun ‘Vatandaş Türkçe konuş’un günümüzdeki yansıması olduğunu zannetmiyorum. Belli ki Merve Kavakçı’nın artık hepimizin bildiği yaşam öyküsünün ‘FP milletvekilliği’ ile ilgili kısmına bir tepki bu.
Eminim, aynı kadın müşterinin aklına ‘shopping center’lara gidip alışveriş yaptığında aynı tepkiyi göstermek gelmiyor. Tıpkı bizlerin çalıştığımız binaya ‘Doğan Medya Center’ derken, bunu son derece normal bir şeymiş gibi söylediğimiz gibi..
İngilizce kelimeleri artık neredeyse Türkçe kelimeler gibi günlük hayatımızda rahatlıkla kullanıyoruz. Bununla da kalmıyor İngilizce mantığıyla Türkçe konuştuğumuz bile oluyor.
Oysa bilgisayarlar söz konusu olduğunda Türkçe karşılıklar bulma bakımından son derece başarılıyız. Her şeyden önce dünyanın neredeyse tümü gibi ‘kompüter’ değil, ‘bilgisayar’ diyoruz. ‘Bellek, bilgi işlem, işlem hızı, masa üstü, yazılım, çevirmeli ağ’ gibi birçok bilgisayar teriminin dilimizde karşılığı var ve ezici çoğunluk bu karşılıkları kullanıyor.
Acaba bunun sebebi, bilgisayarların hayatımıza girmeye başladığı ilk günlerde doğru dürüst çalışan bir ‘dil kurumu’muzun olması mıydı diye kendi kendime soruyorum..
Kenan Paşa’nın önderliğinde bu kurumun da köküne kibrit suyu ektiğimizden beri ciddi bir boşlukla karşı karşıyayız.
Teknolojiyi üreten bir ülke olmadığımız için hızla gelişen dünyada kaçınılmaz olarak İngilizcenin yarattığı kavramları, deyimleri, kelimeleri kullanmak zorunda kalıyoruz.
Buna karşılık aklımıza gelen ilk şey de polisiye tedbirler içeren Türkçe konuşma ve yazma kanunları çıkarmak oluyor. ‘Yasak hemşerim’in artık genlerimize iyice kazındığının, yasakçılığın ulusal özelliğimiz haline geldiğinin bir başka göstergesi..
Oysa yapılması gereken ilk iş, önce yeni terimleri karşılayabilecek kelimeleri üretecek yetkinlikte bir kurul oluşturmak olmalı. Şiar Yalçın gibi, Hakkı Devrim gibi günlük yaşamın içinde bu konuyla ilgilenen gazetecileri, önde gelen yazarlarımızı da kucaklayan, dil bilimcilerden oluşan yeni bir ‘dil kurumu’.. Politik ve ideolojik kaygılarla hareket etmeyen, sadece günlük ihtiyaçlarımıza yanıt verecek çözümleri ve kelimeleri üretecek bir kurum..
Bunu yapmak, yasaklamaktan çok daha mı zor?