Euro 2000 geyikleri
İngiliz The Guardian gazetesinin cumartesi günkü sayısında yayımlanan bir karikatür Avrupa sosyal hayatında son günlerde ortaya çıkan bir gerçeğin altını çiziyor. Karikatürde bir kız çocuk var.
Takma bir bıyık takmış, elinde de bir futbol topuyla televizyonun önünde duruyor. Annesi şaşkınlık içinde kendisine ‘yanlış bir rol modeli’ seçtiğini söylüyor.
Avrupa on gündür futbol ile yatıp futbol ile kalkıyor. Televizyonlarda futboldan ve Euro 2000 haberlerinden başka hiçbir şey yok. Gazeteler deseniz, onlar da öyle.
Şampiyonanın kendimce önemli bulduğum maçlarını izliyorum. Hollanda ve Belçika arasında çalışan bütün Intercity ve mahalli tren tarifelerini ezberlemiş durumdayım. Trenlerde, gittiğim barlarda, yemek yediğim lokantalarda sadece futbol geyiği yapılıyor. O golün nasıl olup da kaçırtabildiği, hakemin nasıl yanlış karar verdiği, teknik direktörlerin tümünün oyuncu seçmeyi bilmeyen geri zekâlılardan oluştuğu konuşuluyor. Bugün ben de size biraz bunlardan söz etmek istiyorum.
Büyük bölümü yaşlı oyunculardan oluşan Romanya takımının doktoru Pompiliu Popescu üst üste oynanan maçlarda yorulan takımı ayakta tutmanın sırrını ‘cinsel perhiz’ ile açıklıyor. Popescu aşk açlığının oyuncuları bir boğaya dönüştürdüğünü iddia ediyor.
Turnuvada görev yapan futbolculardan Romen olmadığına şükreden birisi varsa o da herhalde Hollandalı defans oyuncusu Stam olmalı. Unutulmaz eski oyuncu Rijkaard’ın yönettiği ‘Portakallar’ sık sık ‘evci’ çıkıyorlar. (Hollanda takımına’Portakallar’ denmesinin nedeni Hollanda kraliyet ailesinin bu isimle anılıyor olması. Kırmızı, beyaz ve mavi’den oluşan Hollanda bayrağına karşın futbol takımının ve taraftarların portakal rengi formalar giymelerinin nedeni de bu.) Gazeteler Stam’ın “Evde geçirdiğim birkaç saat kafamın tamamen futboldan uzaklaşmasına yol açıyor. Karım Ellis adeta beynimi boşaltıyor” dediğini yazıyor. Bu konuşmayla ilgili olarak yapılan herkesin kolayca tahmin edebileceği belden aşağı iğrenç maço esprileri burada tekrarlamama gerek olmadığını düşünüyorum.
Türkiye-İsveç maçı Hollanda’nın Eindhoven kentinde oynandı. Maçı izleyen gazeteciler arasında bu iki ülkeninkiler dışında çok sayıda İngiliz gazeteci de vardı. Biliyorsunuz artık Türkiye ile İngiltere ‘ezeli rakip’ sayılıyorlar. İki ülkenin sarhoş holiganlarının tam da kendilerine göre bir rakip buldukları konuşuluyor. Sanıyorum İngiliz gazetecilerin bu maça ilgilerinin sebebi de buradan kaynaklanıyordu.
İngiliz gazeteciler Eindhoven’daki Philips Stadı’nın yöneticisinden şikâyetçiler. Bunun nedeni de stadyumda maçı izlerken bir kâğıt bardakla da olsa Cola içmelerine izin verilmemiş olması. Stadın menajeri İngiliz gazetecilere “Türk meslektaşlarınıza da izin vermedik. Birbirinizin kafasına Cola şişeleri ve bardakları fırlatmanızı istemiyoruz” demiş.
Hakemler de tıpkı futbolcular gibi bir otelde kamp halindeler. Onların peşinde çok sayıda gazeteci olmadığı için elbette günleri daha boş geçiyor. Onun için hepsi kendisini kitaplara vurmuş durumda.
Türkiye-İtalya maçında haksız bir penaltı veren hakem, Kuındera’nın ‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’ romanını okuduğunu söylüyor. Öteki hakemlerin gözdesi ise John Grisham. Son yılların en gözde best-seller yazarı Türklerin de çok sevdiği İtalyan hakem Collina’nın (hiç saçı olmayan uzun boylu hakem) da tercihi. Aynı şekilde hakem dünyasının süper starları, İngiliz Graham Poll, Kim Milton-Nielsen, Hollandalı Dick Jol ve Avusturyalı Benkö de Grisham’cı. En çok okunan kitapları, filme de alınan ‘The Client-Müşteri’ ve ‘The Firm-Şirket’ olarak ortaya çıkıyor.