Rahmetli anneannem hayat felsefesini mottolarla ifade etmek konusunda çok ustaydı. İlk gençlik heyecanıyla kızdığım her şeye (başta siyasetçiler olmak üzere) ‘şiddet’ içerikli çözümler düşündüğümü ne zaman yüksek sesle söylesem bana şöyle derdi: İyilik yap, iyilik bul. Kim kazanmış kötülükten?
İlerleyen yıllarla birlikte tecrübem arttıkça anneannemin bu mottosunun gerçek hayatla örtüşmediğini gördüm. Bunun da ötesinde aslında bir insanın kendisine bir kötülük gelmesini istemiyorsa, kimseye asla sebepsiz ve karşılıksız bir iyilik yapmaması gerektiğini de düşünür oldum.
Bu pazar sabahı aslında çocukların okumaması gereken bu ‘iyilik-kötülük’ tartışmasını yapıyor olmamızın nedeni geçen gün dinlediğim bir radyo programı.
Capitol Radyo’daki programın konusu ‘kızlar kötü çocukları mı severler, iyi çocukları mı’ydı. Radyoyu telefonla arayan kadınlı erkekli birçok dinleyici bu soruya kendince yanıt verdi.
Yanıtlar çok ilginçti. Özellikle her iki cinsten genç dinleyiciler kızların kötü çocukları daha eğlenceli buldukları konusunda şaşmaz bir görüş birliği içindeydiler. Orta yaşlı kadın dinleyiciler de bu görüşteydi. Bir tek benim gibi orta yaşa yaklaşan erkekler kızların iyi çocuklardan hoşlandığını savunuyordu ki bunun da sadece bir kendini kandırma olduğunu düşünüyorum.
İyi çocuklar kızlara ‘sıkıcı’ geliyordu. Buna karşılık kötü çocukların görüntüsü bile onlara ‘eğlence’ vaat ediyordu. Bazı çocuklar da ‘aslında iyi oldukları halde’ kötü çocuk görüntüsü vermek zorunda kalıyorlardı. Aksi takdirde kız arkadaş bulmalarının neredeyse imkânsız olduğu kanısındaydılar.
Radyo programında çalınan yabancı şarkılar da bu tezi savunan sözler içeriyordu: Kızlar eğlenceli erkekleri severler!
Aslında halkımızın kafasında ‘iyilik’ ile ‘sıkıcı’lığın ve ‘kötülük’ ile ‘eğlenceli’ olmanın böylesine yan yana gelmesi de üzerinde önemle durulması gereken bir şey.
Ama bugünkü yazı konumuz bu değil. Bugün ‘iyilik’ ve ‘hiçbir iyiliğin cezasız kalmayacağı’na ilişkin düşüncenin hayatımızda nelere yol açtığına takılıyoruz. Çünkü bugün pazar ve monoton pazar gününe hareket getirecek ve her evdeki kadınlarla erkekleri birbirlerine düşürecek bir yazının sonuna doğru yaklaşıyoruz.
Programa telefonla katılan kızlar şaşmaz bir şekilde aynı şeyi söylüyorlardı: Eğlenmek istediğimiz zaman kötü çocukları tercih ederiz. Ama evleneceğim erkek mutlaka iyi bir çocuk olacak!
Gördüğünüz gibi hiçbir iyilik hayatta cezasız kalmıyor! Zavallı iyi çocuklar, anneleri tarafından iyi çocuk olarak yetiştirilmenin bedelini evlilik bağıyla ödemek zorunda kalıyorlar. Böylece eğlence stokunu kötü çocuklarla doldurmuş kızların elinde hayatlarının sonuna kadar sıkılmaya mahkûm ediliyorlar.
Evet, anneannemin benim için yaptıklarını hiçbir zaman ödeyemem. Ama söyler misiniz allahaşkına, kafamı ‘iyiliğin iyi bir şey olduğu’ ile doldurmak zorunda mıydı sanki?